İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Nevruz
 


NEVRUZ

Nevruz 

Türk Dünyasının Ortak Bayramı

Tabiat ile iç içe, kucak kucağa yaşayan, toprağı "ana" olarakvasıflandıran Türk'ün düşünce sisteminde "baharın gelişi" elbetteönemli bir yere sahip olacaktı.

Nevruz, Türk dünyasının kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar uzananengin coğrafyada yaşayan toplulukların pek çoğu tarafından yaygın olarak kutlananbahar bayramıdır.Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumuilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiatın insanlara tesireden bir olayından doğduğuna inanılır.

Genellikle Nevruz, yani Farsça "Yeni Gün" adını taşıyan bahar bayramı,insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Böyle birbayramın, yani mevsimlerin değişikliğinden doğan özel günlerin, başka başka adlaraltında birçok milletin sosyal hayatında yer aldığı da bilinmektedir.

Mesela, Hıristiyan âleminin dinî muhteva ile şekillendirerek ve Noel Baba sembolü ilekarlar ülkesinden geyiklerin çektiği kızaklarla neşe ve ümitleri taşıdığı"Noel Bayramı" bunun farklı bir örneğini teşkil eder. Bu kutlamalarda yinebahara duyulan özlem "çam ağacı" motifi etrafında şekillendiriliyor. Aynızamanda bir takvim değişikliğini de ifade eden bu kutlamalara baktığımızda Türk'ün kutladığı "bahar bayramı"nın da bir takvim değişikliğiniyansıttığı görülüyor.

Burada dikkati çeken husus "baharın başladığı zaman"dır. Türk, bu takvimdeğişikliğini "toprağın uyandığı gün" ile özdeşleştirmiştir. Bucoşkuyu Türk kamları dualarında, niyazlarında şöyle ifade ediyorlar:

"... Yüce Göktanrı'nın ilk defa gürlediği, yağız yer, altmış türlüçiçeklerle ilk defa bezendiği, altmış türlü hayvan sürülerinin ilk defakişnediği ve melediği zaman sen (Türk'ün Atası) yaradıldın!"

Bu bayram İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konar göçer Türktopluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet'le çatışmayanâdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türkdünyasına ortak kültür mirası olarak intikâl etmişlerdir. Gelenekler, tarihinikesinlikle tespit edemediğimiz dönemlerden kalmadır. Neden, niçin, nasıl gibi sorularsorulmadan atadan oğula kalmıştır. Gelenekler bu özelliğiyle millet bağınıgüçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Baharın gelişinin kutlandığı bugün deböyle bir gelenektir.

Nevruz, eldeki tarihi kaynaklardan hareketle en eski Türk adetlerinden, bayramlarındanbiri olduğu kesinleşmiştir. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibinitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı uçsuz bucaksızcoğrafyalarda görülmektedir.

Çin kaynaklarından Kutadgu Bilig'e, Kaşgarlı Mahmud'dan Bîrûnî'ye, Nizâmü'ıMülk'ün Siyasetnâme'sinden Melikşah'ın takvimine kadar, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey'inkanunlarına kadar gelen bir çizgide Nevruz ile ilgili kayıtlar eldedir. Diğer taraftanSivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed, Safevi Türkmen Devletinin kurucusu Şahİsmail (Hataî), Osmanlılarda Sultan I. Ahmed ve Sultan Dördüncü Murad gibihükümdarların, Mustafa Kemal Atatürk'ün; din adamlarımızdan Kazasker Bâki Efendive Şeyhülislam Yahya Efendilerin, şairlerimizden Kuloğlu, Pir Sultan Abdal, KaygusuzAbdal, Şükrü Baba, Hüsnü Baba, Fuzulî, Nev'î Efendi, Nef'î, Nedim, Hüseyin Suadve Namık Kemal gibi şairlerimizin Fatih devri vezirlerinden Ahmed Paşa'nın; büyükAzeri şairi Şehriyar'ın ve büyük Türkmen şairi Mahdumkulu'nun uzun bir tarihboyunca Nevruz bayramının gelişini "Nevruziye" veya "Bahariye"denilen şiirlerle kutladıklarını da biliyoruz.

Ayrıca Nevruz'un Türk musikisinin en eski mürekkep makamlarından biri olarak dakültürümüzde yedi yüzyıldan fazla bir maziye sahip olduğunu da biliyoruz. Bu makamilk defa Urmiyeli Safıyûddîn Abdulmü'mîn Urmevî (1224-1294) tarafındankullanılmıştır. Bu şekilde elimizde yirminin üzerinde makam bulunmaktadır.

Nevruz geleneği ne Sünnilikle, ne Alevilikle, ne Bektaşilikle doğrudan doğuşbağlantısı olmayan, İslâmiyetten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dininveya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına,bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi birayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin vekültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.

1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri'nde Kırgızistan,Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindekiTataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı'nı "Milli Bayram" olarak ilanetmişlerdir.

Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründenkaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriylezenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli birbayramdır. Türkiye'de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir günolarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir.

Nevruz; Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon'dan demir dağlarıeriterek dirilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu ateş, hiç sönmedenbinlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce gönlü tutuşturarak"ortak kültür ocağı"nda binlerce ruhu ısıtacaktır. Avrasya'nın ,Türkâleminin Nevruz toyu kutlu olsun, Nevruz gülleri geleceğe umutlar taşısın.

Nevruz'un Türk Dünyasındaki İsimleri: Türk dünyasında, Hunlardan bazen farklıisimlerle günümüze kadar ulaşan tabiatın ve millî uyanışın birleştirilmesianlamını taşıyan Nevruz (Yeni Gün) şenliklerinin şu isimlerle kutlandığıbiliniyor:
Nevruz Navruz Novruz
Sultan-ı Nevruz Sultan-ıNavrız Navrez
Nevris Naorus Novroz
Navrıs Oyıx Nevruz Norus Ulustın Ulu
Küni Ulusun UluGünü Ulu Kün
Ergenekon Bozkurt Çağan
Babu Marta Kürklü Marta İlkyazYortusu
Yeni Gün Yengi Kün Yeni Yıl
Nevruz Navruz Novruz
Sultan-ıNevruz Sultan-ıNavrız Navrez
Nevris Naorus Novroz
Navrıs Oyıx Nevruz Norus Ulustın Ulu
Küni Ulusun UluGünü Ulu Kün
Ergenekon Bozkurt Çağan
Babu Marta Kürklü Marta İlkyazYortusu
Yeni Gün Yengi Kün Yeni Yıl
Mart Dokuzu Mereke Meyram  
Nartukan Nartavan IsıakhBayramı
AltayKödürgeni Bahar Bayramı YörükBayramı
Mevris


Nevruz ve Türklerin kullandığı 12 hayvanlı takvim 

İnsanların hayatlarında takvim, gerekli bir kültür unsurudur. Günümüzde bu konubir bilim, meslek haline gelmiştir. Geçmişte ise bu ihtiyaç bugünden farklı olarakkarşı karşıya kalınan şartlara göre şekillenmiştir. Türkler de konar göçer birtoplum olarak hayatlarını sürdürdükleri için kır ekonomisi yapısı içinde takvimibilmek zorundaydılar. Böylece takvim ihtiyacı içinde bir kültür kalıbı olarakortaya çıkmıştır. 

Geçimlerini toprağa bağlı olarak sürdüren Türkler, genellikle yazın, baharınbaşlangıcı ile hayvan sürülerinin otlağa çıkarılması, çiftçilik yapanlarınekin döneminin başlaması için geleneklere uygun olan bir takvim kullanmışlardır.Bilindiği üzere, Türklerde yılların adları da, ayların adları da, hayvanisimlerine bağlı olarak söylenmiştir. 

Yeni yılın başı ise 21 Mart'tır. Ancak Güneş Yılı ile Ay Yılı arasında 13günlük bir fark bulunduğundan, 21 Mart tarihi, bazı topluluklarda Mart'ın 9'una,nadiren bazı topluluklarda 1 - 3 Nisan ve 21 Haziran'a tekâbül eden kutlamalara yolaçmıştır. 

Tabiat dinlerinin bu cins kutlamaları bünyesine alarak kutsallaştırdığıbilinmektedir. Hanifilik özelliği taşıyan, "Şamanlık" denilen Türklerinmilli inanışında yer yer Türk destanlarının (Ergenekon, Göç, vb.), yer yerinanışların bünyesine karışmış olan "Yılın Başı" yahut "YeniGün", Türklerin Müslümanlığa geçişi sırasında farklı anlayışlarlaİslâmîleştirilmeye çalışılmıştır. 

Bazı Türk topluluklarında Hz. Ali'nin doğumu, bazı Türk topluluklarında Hz. Ali ileHz. Fatıma'nın evliliği, bazı Türk topluluklarında isme Hz. Hüseyin'in hilâfetialmak üzere arkadaşlarıyla hareket edip, Kerbela vakasıyla, bazılarının ise Hz.Hasan veya Hüseyin'in doğum tarihi olarak kabul ettikleri "Mart Dokuzu",destandan menkabeye, menkabeden efsaneye, efsaneden tevâtüre ve oradan da kültürtavrının görünüşü olmuştur. 

Nevruz, Yenisey-Orhun çevresinden, Altaylara, oradan da Hun Türkleri'nin Avrupa'yayürümesiyle Macaristan'a ve Balkanlar'a ulaşmış, Milâttan sonra 800'den itibarenHazar'ın güneyinden Anadolu'ya ve Mezopotamya denilen bölgeye taşınışla birlikteyeni bir coğrafyada yaşatılmaya başlanmıştır. 

Hatta son yıllarda yapılan ve yeni bir kıta da, Amerika'da yaşayan Kızılderililerhakkında yapılan karşılaştırmalı halk bilimi çalışmalarına göre bu coğrafyadada Nevruz aynı ruhla kutlanmaktadır. Geçmişten gelen bu bayramın Müslüman Türklerarasında sadece gerekçesinin İslâmîleştirilmeye çalışıldığı görülmüştür.Takvimin başlangıcı kimilerince Hz. Nuh'a, Hz. Yunus'a, kimilerince Hz. Ali'ye bağlıyorumlara sığınılarak fakat hep Şamanlık kalıntısı ile sürdürülmüştür. 

Nevruz'un Tarihi Kaynakları 

En eski Türk bayramı olan Nevruz, Türkler aracılığıyla Avrasya'ya yayılmıştır.Eski Doğu geleneklerinin devamı olarak yaşamıştır. Çin kaynaklarına dayanarakHunların milattan yüzlerce yıl önceleri 21 Mart'ta hazır yemeklerle kıraçıktıklarını, bahar şenlikleri yaptıklarını, bugün Nevruz kutlamalarındakigeleneklerin o zamanda da yer aldığını biliyoruz. Aynı gelenekler, Hunlardan sonraUygurlarda da görülmüş ve bugüne kadar uzanmıştır. 

Çağdaş Uygur resminde Uygurların Nevruz kutlamalarını temsil eden tablolaryapılmıştır. Nevruz'u İran geleneğine bağlayan Firdevsi'nin Şehnamesi ve diğerkaynaklar yanıltıcıdır. Çünkü Nevruz hakkındaki bilgiler orada XI. yüzyıldanitibaren görülür. 

Milâttan önceki yıllarda Nevruz hakkında İran metinlerinde herhangi bir iz ve kayıtyoktur. Ancak Hunlarda bu kayıtlar mevcuttur. 

Nizamü'l-Mülk de XI. yüzyıl yazarı olarak Siyasetnâme adlı eserinde bu bayramdansöz eder. Bu bayramın aynı zamanda yılbaşı olduğunu belirterek Nevruz geleneklerinianlatır. Aynı zamanın yazarlarından Kaşgarlı Mahmut da Divân-ı Lügati't-Türk'teTürklerde yıl başlangıcının Nevruz olduğunu ifade eder. Ayrıca, 12 Hayvanlı TürkTakvimi'nin başlangıcının da 21 Mart olduğu bilinmektedir. 

Selçuklularda Nevruz bayramı eğlencelerinin kutlandığı, şenlikler yapıldığı,özel yemekler pişirildiği, özel hediyeler alınıp verildiği de bilinmektedir.Selçuklularda yılbaşı, güneşin koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarakkabul edilmiştir. 

Osmanlı devrinde de Nevruz, çok canlı biçimde kutlanmaktaydı. Osmanlı ailesiniçıkarmış olan Kayı Boyu'na mensup Karakeçililerin, Karakeçili aşiretimensuplarının 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazi'nin türbesi etrafında toplanarak buradabayram yaptıklarını biliyoruz. Bu bayramın bir diğer adı da "YörükBayramı"dır. Osmanlı Devrinde 21 mart günü özellikle padişahın yani sultanınnevruz tebriklerini kabul ettiği, halkın Nevruz'unu kutladığı, Nevruz şenliklerindebulunduğu gün olmak hasebiyle, 21 Mart tarihinin Nevruz-ı Sultanî, yani sultanamahsus, sultan tarafından veya sultanın katılmasıyla kutlanan Nevruz günü olmakbakımından böyle bir isim aldığı söylenilebilir. 

Osmanlı devrinde kutlanan Nevruz kutlamaları Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmîolarak devam etmiştir. 

Geri planlarda bırakılmış ve unutulmayayüz tutmuş olan Türk insanına kendi kültür kimliğini, kişiliğini, benliğini,hüviyetini kazandırmak hareketi Atatürk'ün başlattığı bir hareketti. Bu ne ilemümkün olurdu? İşte bu, öze dönmekle, kendi kültürel değerlerimize, örfümüze,âdetimize, geleneğimize dönmekle mümkün olurdu. Bu yüzden Atatürk diyor ki 

"Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerinşikârıdır", 

"Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun enevvel ve herşeyden evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye'ninbağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumuöğretilmelidir." 

Millî hareketin özü bu. Diğer taraftan kendi kimliği, kişiliği, millî benliğikazandırılmış olan millete çağdaş olma yolunu açıklamak da Atatürk hareketinintemellerindendir. 

İşte bu öze dönme, kendi tarihine, kültürüne dönme hadisesi millîciliğin özüidi. Bu yüksek idrakinin icabı olarak , O'nun milli kültür unsurlarının her biriüzerinde, en küçük ayrıntısına kadar çok büyük bir dikkatle durduğunubiliyoruz. Nitekim, Nevruz ile ilgili itina bunun bir göstergesi olmuştur. 

Bilindiği gibi Atatürk 22 Mart 1922 tarihinde Ankara'nın Keçiören semtinde Nevruzşenlikleri düzenletmiş ve kendisi de bu şenliklerde hazır bulunmuştur. 

Netice itibariyle görülmektedir ki, kaynağı neresi olursa olsun M.Ö. 3. Yüzyıldan,Mete Han zamanından beri Türklerde var olan bir bayram, bir bahar bayramı geleneğidir.Özellikle 1200 yıldır öbür Türk gruplarının hemen hiç birisi ile ilgisikalmamış olan Saha yani Yakut Türklerinde Nevruz geleneklerinin izlerinin kuvvetli birşekilde bugün de var oluşu dikkate değer. Doğrusu, eğer Nevruz batı kaynaklı birgelenek idiyse, bu, Nevruz bayramının Sahalara kadar nasıl gittiğini ve 1200 yıldır,diğer Türk boylarıyla ilgisi olmayan bu Sahalara nasıl etki ettiğini de tarihîolarak, kaynaklara müracaat ederek açıklamak gerekir. 

Değilse şimdi kaynak Hunlar olarak veya daha eski bir tarihte Türkler olarak ağırbasar görülmektedir. Ama neticesi itibariyle bugün Afganistan'da da yaşatılmaktadır,İran'da da yaşatılmaktadır, Irak'ta, Suriye'de en azından belli kesimlerde ve bütündiğer Türk dünyasında; Çin Seddi'nden Adriyatik'e kadar, Hindistan'dan,Afganistan'dan, Yakutistan'a, Çuvaşistan'a, Tataristan'a, Moldova'ya, Macaristan'a veBalkanlara kadar geniş bir coğrafyada bugün canlı bir şekilde yaşamakta veyaşatılmaktadır. 

Nevruz Kutlamaları İle İlgili Adetler 

Çeşitli adlarla ve yaygın olarak Nevruz adıyla kutlanan bu bahar bayramıyla ilgiliolarak Türk topluluklarında çeşitli gelenekler meydana gelmiştir. Orta Asya'dan,Balkan Türkleri'ne ve hatta Amerika'daki Kızılderililerin yaşatılan âdetlerinde bugelenekleri ve törenleri tespit edebiliyoruz. 

Kırgız Türkleri'nde Nevruz gününün, Mart ayında olduğu ve yeni yılın ilk günüanlamına geldiği ifade edilir. Bu günde "Nouruz Köcö " denilen özel biryemek yaparlar. "Köcö", darı yarması veya bulgur konulmak suretiyle yapılanbir nevi tirittir. 

Kazak Türkleri de Kırgız Türkleri'nin yaptığı aşı pişirirler. Ayrıca Nevruztörenlerinde mevlit okuturlar. O günü evler baştanbaşa temizlenir, yeni elbiselergiyilir. Nevruz törenleri sırasında ev duvarlarına veya çeşitli eşyaların üzerinekil kaplar atılarak parçalanır. Ateş üzerinden atlanır. Çadırlar kurulup sofralaraçılır. 

Özbekistan'ın Semerkant, Buhara, Andican taraflarında, Nevruz günü başlayantörenler bir hafta kadar devam eder. Halk bu törenlerde çadır çadır gezerekbirbirlerinin bayramını kutlar. Bu ziyaretlerde ikram edilen yemek "aş" adıverilen pilavdır. Köpkarı, güreş, at yarışları, horoz dövüşleri gibigösteriler düzenlenir. 

Tacikistan'da Nevruz Mart ayının başından, 21 Mart gününe kadar baharın gelişinive tabiatın canlanmasını karşılamak amacıyla kutlanır. Nevruzda yenilen"Ş" harfi ile başlayan 7 yiyecekten süt; temizliği, tatlı; yaşamasevincini, şeker; serinlik ve dinlenmeyi, mum; ateşe tapınmayı, tarak; kadınıngüzelliğini temsil eder. İslâmeyetten sonra İslâmî geleneklere göre "Ş"ile başlayan 7 nesne bunların yerini almıştır. 

Afganistan'da Nevruz, Türkler arasında doğum günü olarak kutlanır. Bugün herkes enyeni elbiselerini giyerler. Kabir ve akraba ziyaretleri yapılır, güreş tutulur veoğlak oyunu oynanır. İnsanlar arasındaki dargınlıkların kaldırılmasınaçalışılır. Yeni yıla nasıl başlanırsa, yılın öyle geçeceğine inanılır. 

Türkmenistan'da Nevruz bayramında halk gününü ülkemizdeki dini bayramlara benzer birşekilde geçinmekte, karşılıklı ev ziyaretleri yapılmakta, tebrik mesajlarıgönderilmektedir. Nevruz kutlamaları basın yayın organlarında geniş bir şekilde yeralmaktadır. 

Türk Dünyası Nevruz'u yıllardan beri, renkli elbiseleri, coşkulu kutlamaları veümit bağladıkları dilekleriyle karşılıyorlar. 

Azerbaycan'da her yıl Mart'ın 2123'ünde, Nevruz bayramı büyük törenlerle kutlanır.Mezarlık ziyareti yapılır. Bu ziyaretlerde hazırlanan helva pilav ve diğer yiyeceklerfakirlere dağıtılır. "Gapı Pusma", "Suya Yüzük Atma", "SuBaşı", "Baca Baca" adetlerinde uzun yılların gelenekleri çeşitlimotif ve oyunlarla sürdürülür. Semeni göğertilir. Yani tohum çimlendirilir. 

Nevruz; Karapapaklar'da Nevruz, Kırım Türkleri'nde Navrez, gündönümü; Batı TrakyaTürkleri'nde Mevris, Makedonya ve Kosova Türkleri'nde Sultanı Navrız , Gagauzlardaİlkyaz bayramı adıyla yukarıda bahsettiğimiz ortak coşku ve geleneklerlekutlanmaktadır. 

Çok geniş coğrafyaya yayılmış olan topluluklarda Nevruz törenlerinde genellikle şuoyunların değişmeden devam ettiği gözlenir: Gökböri Oyunu. Türkistan'da oynananmilli oyunların başında yer alır. Bu oyuna "gökböri, köpkâri, oğlak/ulak,buzkaşi, kökpar, kükbar" gibi isimler de verilir. At yarışları, cirit oyunu,kılıç sallama, yamba kapma, güreş, at üzerinde güç gösterisi, sinsin oyunu, huntuoyunu. Bu oyunlar genellikle spora dayalıdır. 

Oyunların bir kısmı ise seyirliktir. Bunları halk tiyatrosu veya Orta oyunu şeklindedeğerlendirebiliriz: Koskosa oyunu; deve oyunu; ekende yoh, biçende yoh, yeyende ortaggardaş oyunu; kış bovay; yolbars; argımak. 

Nevruz bayramında mahalli eğlencelere de yer verilir. Gençler aralarında mani ve şiirsöyleyerek yarışırlar. Bunlardan bazıları:Halay oyunu, Yaşıl yarpag, Gızılgül,Hahışta, Benövşe, Bahtıyar ve atışmalardır. 

Anadolu sahasında da oynanan bu oyunların yanısıra 21 Mart'ta büyük bir coşkuylakutlamalar yapılmaktadır. Geçmişte o güne has olarak macunlar, şerbetler, hediyelerhazırlanarak devlet erkanı büyükten küçüğe, bunları birbirlerine takdimederlerdi. Bu adetler günümüzde Mesir Macunu Şenlikleri adı altında hâlâ devametmektedir. Anadolu'da Yörük Bayramı günümüzde de kutlanarak bu adetiyaşatmaktadırlar. 

Anadolu'da "Sultanı Nevruz", "Nevruz Sultan", "Mart Dokuzu"ve "Mart Bozumu" gibi adlarla bilinen nevruz, gelenekleriyle bütün Türktoplumu içerisinde yaşamaya devam etmektedir. 

Tahtacı Türkmenleri'nde; Nevruz Bayramı eski Mart'ın dokuzudur ve Sultan Nevruz olarakadlandırılır. Nevruz, Tahtacı Türkmenleri'nin yaylaya çıkışında; 22-23 Marttarihlerinde kutlanmaktadır. Tahtacı Türkmenleri'nde Nevruz; ölülerin yedirilipiçirildiği gün olarak kabul edilir. Burada eski Türk inanç sisteminin atalarkültürü kendini gösterir. 

22 Mart Nevruz'dan bir gün önceyi karşılamaktadır. Bu gün Nevruz hazırlıklarıyapılır. Çamaşırlar yıkanır, yemekler hazırlanır Nevruz günü yenilen yemeklerarasında ıspanaklı börek, soğan kabuğu ile boyanmış yumurtalar, yufka, sarıburma, şeker, leblebi, lokum sayılabilir. 23 Mart günü öğleden sonra kadınlargeniş bir tabağa çerezler koyarak "hak üleştirir"ler. Yiyeceklerdağıtılarak "ölünün ruhuna değsin" dileğinde bulunurlar. Bu bayramdaherkes güler yüzlüdür. Suçlar bağışlanır. Bayrama katılmak zorunludur.Katılmayanlar köy halkınca dışlanır. 

Yörükler arasında; Nevruz ile birlikte, kışın bittiği ve bahar mevsimininbaşladığı kabul edilir. Köy ve yaylalarda 22 Mart'ta, şehirlerde ise Nevruz günüpazara rastlamazsa, bu tarihi takip eden Pazar günü kutlanır. Köy halkı 22 Martsabahı yaylalara doğru yola çıkarlar. Daha önceden "davar evleri"neyerleşmiş olanlar köylerden gelen akraba ve komşularına ev sahipliği ederler.Köylerden gelen grupla, yayladakiler karşılaştıklarında bir el silah atarak"Nevruzunuz kutlu, dölünüz hayır ve bereketli olsun" şeklindeselamlaşırlar. Gelen misafirler çadırlara yerleşir, kendilerine ikramlarda bulunulur.Sürü sahipleri tarafından kesilen kurbanlar birlikte yenilir. Sünni olan yörüklerdeimamlar tarafından yapılan dualara halk katılır ve şükrederler. 

Gençler tarafından eğlenceler düzenlenir, yemekler yenir, şarkı ve türkülersöylenir, oyunlar oynanır. Eğlenceler geç saatlere kadar devam eder. 

Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerimizden Gaziantep ve çevresinde 22 mart gününe"Sultan Nevruz" adı verilir. Diyarbakır'da; Nevruz günü halk, eğlence vemesire yerlerine giderek Nevruz'u kutlarlar. Kars ve çevresinde; bu tarihte kapıdinleme, baca baca adetleri görülür. Evde bulundurulan çeşitli meyvelerden baca bacagezenlere verilir. 

Tunceli ve çevresinde; bu gün erkekler alınlarına kara sürerek su kaynaklarınagiderler. Bu karaları orada temizleyerek dua ve niyazda bulunurlar. Özellikle OrtaAnadolu'da Nevruz, "Mart Dokuzu" olarak bilinir. Diğer bölgelerdekine benzerkutlama adetleri yapılır. Nevruzla ilgili Anadolu'da görülen diğer geleneklerarasında, ağacın güneşten etkilenmemesi için ağaca bez bağlanarak yapılan"Mart ipliği" adeti ve özellikle Giresun'da "Mart Bozumu" adetiönem taşır. 

Tekirdağ'da Nevruz soğukların sonu, baharın başlangıcı olarak kabul edilir ve"Nevruz Şenlikleri" adıyla kutlanır. İzmir, Uşak, Sivas veŞebinkarahisar'da hemen hemen aynı geleneklerin devam ettiği görülür. 

Bilindiği üzere eski takvim Mart ayından başlardı. Mart ayının ilk on iki günüayrı ayrı ayları temsil etmek suretiyle, o yıl içinde neler olacağı ilk on ikigünden tespit olunurdu. O gün yedi çift, bir tek baş harfi "S" ile başlayanyiyeceklerden yenilmesi adettendir. 

Kazakistan'da Nevruz sofrası 

Altay Türkleri arasında 21 Mart'a tekabül eden günde kutlanan "Cılgayak"bayramı vardır. Bu bayram da Nevruz gibi baharın gelişi, tabiatın canlanması ve yenibir yıla giriş bayramı olarak kutlanır. Bu bayramın hazırlıkları yaz mevsimindebaşlar. Bir önceki yıldan toplanarak saklanmış yılın ilk çıkan bitkileri olankandıklar ve onların sargay adı verilen kökleri çıkarılarak bunlardan çeşitliyiyecekler hazırlanır. Ayrıca bu bayram için bal katılmış yoğurt, dondurulmuş vekurutulmuş et, koyun ve mal tırnaklarından yemekler yapılır. Dört tahılhazırlanır. Güneş bayramının kutlandığı kır başına vurmaya başladığı zamandört tahılın üzerine arçın bırakılır. Ateşle bu arçınlar alaslanır.Büyükler çocuklar gibi oyunlar oynar. Akşama doğru köye dönülürken hep birağızdan şarkılar söylenir. 

Nevruz'un bir bahar bayramı olduğun ortaya koyan delillerden birisi de Saha Türkleriarasında yaşatılan Isıah Bayramı'dır. Bu bayram hakkında ilk bilgileri veren Dr.Yakup Deliömeroğlu şunları söylemektedir:" Göktanrı dini geleneklerinin hâkimolduğu Saha Türklerinde Isıakh bayramı, ilkbaharın gelmesi ve yılın bereketligeçmesi için Tanrı'ya bir şükür bayramıdır. Saha Türkologları ve halkı Isıakhbayramının Türkistan kökenli olduğunu bilmektedirler. 

21-22 Haziran tarihleri de Nevruz'da olduğu gibi güneş sisteminin ayrıcalıklı birdönemidir; çünkü bugün yılın en uzun günüdür. Diğer yandan Saha Türkleri'ninyaşadığı Sibirya'da bahar yeni hissedilmeye başlanır. 

Isıah bayramında törenlere, Akşaman'ın dualar ve kımızla tören alanınıtemizlemesiyle başlanır. Tören alanına yarım ay şeklinde genç ak ağaçlar dikilir.Alana ateş yakılır ve bu ateş törenler bitene kadar söndürülmez. Akşaman'ın yerekımız serpmesi, duaları ve dualarla yakılan ateşle geçmiş yılın kötülüklerininkovulduğuna, yeni başlayan güzel günlere zarar vermelerinin önlenmiş olduğunainanılır. Ak ağaçlara başta genç kızlar ve genç erkekler olmak üzere halk yeniyılda olmasını istedikleri dileklerini tutarak bez parçası bağlarlar. Bu inanış veâdet dünyanın hemen her yerinde bütün Türk halklarında hâlâ yaşamaktadır. 

Isıah bayramı hakkında ilk belgelere Hollandalı gezgin İdesa'nın notlarındarastlanmaktadır. İdesa 17. Yüzyılda Sibirya'dan Çin'e yaptığı seyahatte Isıahbayramının Sahaların tek bayramı olduğunu yazar. Saha halkının İlkbaharıngelişini büyük bir coşkuyla kutladıklarından, ateş yakma ve ateşin törenler sonbulana kadar söndürülmesi, bol miktarda kımız yapılması, yerlere kımız serpilerek"temizlenmesi" ve misafirlerin bu içki ile ağırlanmaları adetlerindenbahseder. 

Bugün de yaşayan bu geleneklerle Isıah, takvimî bir bayram olarak Saha halkınınörf, adet ve tarım faaliyetleriyle kopmaz bir hal almıştır. Sahalar bu bayramı 2122Haziran günlerinde yılbaşı olarak kutlamaktadırlar. Onlar bu bayramı yenilenme,tabiat ve insan doğasının kaynaşması, iyilik, temizlik ve aydınlığınbaşlangıcı ve geleceğe umutla bağlanmanın günü olarak kutlamaktadırlar. 

Uzun süren bir kışın ardından Saha halkı bir araya gelip eğlenir; eğlencelerdekımız içilmesi, bayram yerinde pişirilen şiş kebapların yenmesi, milli oyunlarınoynanması, güreş, at yarışları, Olonhosut yarışları ve vazgeçilmez olarakOsuohay dansı yapılmaktadır. Olonhosut yarışları kaya parçalarını kaldırarakomuzdan arkaya atarak yapılan güce dayalı bir Sibirya sporudur. Sibirya'da yaşayanHakaslar ve diğer Türk halklarında da aynı spor yaygındır. Osuohay ise Isıakhtörenlerinin vazgeçilmez kısmını oluşturmaktadır. Kımızlar içilip bazıyarışmalar, eğlenceler yapıldıktan sonra Anadolu halaylarında da bulunan, ellerinparmakların birebir kilitlenmesiyle yanyana dizilen insanlar Isıakh ateşinin etrafındadans veya halay çekmeye başlarlar. Bazı destanlarda bu halayın 9 gün sürdüğüyazılmaktadır." 

Bugün de büyük coşkuyla kutlanan Isıah bayramı 1991 yılında Saha Cumhuriyeti kurulduktan sonra diğer Türk Cumhuriyetlerinde olduğu gibi resmi tatil olarak ilan edilmiştir. 

Son yıllarda Amerika'daki yerli Kızılderili Kabileleri'nin "soy kütüğü" ile ilgili çalışmalar Türk kültürünün yayıldığı sahalar hakkında bize ilgi çekici bilgiler vermektedir. Bu konuyla ilgili olarak Dr. Ahmet Ali Arslan(namı diğer Garip Kafkaslı) şu bilgileri veriyor: 

{Son yıllarda bağımsız araştırmacı uzmanların, Sibirya ve Alaska'da ve Alaska'nın daha güneyinde bulunan insan kemikleri ve toprağa yayılmış insan yağı kalıntıları üzerinde yaptıkları "gen" araştırmaları Amerika ve Asya kıtalarında vakti ile yaşamış bu insanların birbirleri ile yakın akraba olduklarını tespit etmesine rağmen, Amerika'ya Avrupa üzerinden gelenler bu gerçeklere sırt çevirmektedirler. 

Amerika yerli Kızılderili kabileleri ile Sibirya Saka, Altay, Hakas, Telvit ve Tuva bölgelerinde yaşayan eski Türk âdetlerinin ve mevsimlik dinî merasimlerin birbirine benzemesi ve paralellikler göstermesi oldukça ilgi çekicidir. Baharda toprak, su ve hava, dostluklarının renklerini çiçeklere verirler. Amerika'nın toprakla ve ziraatla uğraşan Kızılderili kabileleri arasında dinî ağırlıklı merasimlerle kutlanan mevsimlik bayramların başında Mart ayında "Yeni Yılın Başı" için yapılan kutlama törenleri ve şenlikleri gelir. Kaliforniya Eyaletinde geçimini topraktan temin eden yerleşik, şehirli Kızılderili kabileleri, göçebe bir hayat sürerek, yazın serin dağ yamaçlarına ve kışın ise daha ılık ve mülayim bölgelere göç eden ve geçimini avcılıkla temin eden Kızılderili kabilelerine kıyasla "Yeni Yılın Başı" kutlamalarına daha büyük bir bağlılık göstermektedirler. Bu kutlamalar, "Eski yıldan yeni yıla geçişi, ölümden sıyrılıp yeniden dirilişi, kısırlıktan kurtulup yeniden üremeye dönüşü kutlamak maksadıyla" yapılmaktadır. 

Kaliforniya ve etrafındaki topraklarda dağınık olarak yaşayan Amerika yerli Kızılderili kabilelerinden Yurok, Karuk, Hupa, Yuki, Pomo, Modoc ve Maidu kabileleri yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilen "Mart" ayında, bahar bayramını, tabiatın yeniden canlanması ve uyanmasına bağlı olarak "Yeniden Doğuş"un bir sembolü olarak kutluyorlar. Bununla ilgili dinî merasimlere diğer Kızılderili kabilelerinde olduğu gibi, yine kabilenin Şamanı öncülük etmekte ve yönetmektedir. 

Yeni yılın başlangıcı olan Mart'ta kutlanan "Diriliş" kutlamaları ile ilgili Kızılderililerin yaptığı merasimlerde kabilenin yaşadığı köy veya kampın tam orta yerine uzun ve düzgün bir "direk" dikilir. New Mexico, Arizona ve Kaliforniya eyaletlerinde yaşayan Kızılderili kabileleri köyün orta yerine dikilen bu "direğin" kâinatın "ekseni" olduğuna ve dünyayı yaratan "Bir"i temsil ettiğine inanırlar. Bu inanç yerleşik ve şehirli manasına gelen "pueblo" yerli Kızılderili kabileleri arasında da aynı şekilde yaygındır. Kızılderililerin yaptığı merasim ve kutlamaların en ilginç yanlarından birisi, kabilenin Şamanı'nın "Gök Tanrı" olarak kabul edilen "Ulu Ruh"a daha çok yaklaşmak ve kabilesi için O'nun yardımını ve rahmetini talep etmek maksadıyla, bu düzgün "direğe" tırmanmasıdır. Dinî maksatlı bu merasimi yöneten Şaman'ın bu direğe tırmanması, mensubu olduğu kabilesini kötü ruhlardan ve onların sebep olabileceği hastalıklardan koruması, yeni yılda kabilesine bol mahsul bahsetmesi konularında görüşme talep etmek maksadıyla "Gök Tanrı"ya daha yakın olma amacı taşır. Direğe tırmanma merasimi Kaliforniya eyaletindeki Camella Kızılderilileri arasında oldukça yaygındır. 

Demir Türk'ün inanç sistemi içinde bütünleştirici bir unsurdur. Ergenekon destanının ana temasını oluşturan "demirin eritilmesi ve kutsallığı" motifleri Amerika'daki Kızılderililer arasında da yaygındır. Onlar da demire hürmet ederek özellikle yılbaşı kutlamalarında mutlaka demir uçlu silahlar itina ile taşırlar. 

Türk kültür tarihinde ve önemli mevsimlik merasimlerde mühim bir yer tutan "demir"e Kuzey Amerika kızılderili kabileleri arasında da büyük önem verilmekte ve bazı kimselerin demirden yapılmış mukaddes sayılan "silah"lara dokunması katiyen yasaklanmıştır. Amerika Kızılderili kabilelerinden Algonquian Kızılderili kabilesinde, hamile kadının demir ve çelikten yapılmış silahlara dokunması yasaktır. Öldürücü gücü kaybolur ve düşmana tesir etmez korkusu ile özellikle hamile kadınların ve yetkili olmayan şahısların kabilenin savşçılarının silahlarına dokunması yasaktır. Yaygın olan söylentilerin tam aksine, bu kadar tabu ve yasaklamaya rağmen, Kızılderili kabilelerinden hiç birisi, ne şekilde olursa olsun diktikleri toteme tapınmazlar. 

Amerika'da Alaska'nın Güneyinde yaşayan Yakutat ve Tlingit Kızılderilileri arasında "demir"e Sibirya Türkleri'nin verdiği değere eş bir hürmetle yaklaşılmaktadır. "Yakutat ve Tlingit Kızılderilileri de diğer Kızılderililer gibi çelikten yapılmış bıçak ve savaş baltaları veya sivri uçlu silahlar yapmak için kullandıkları demire büyük hürmet ve rağbet gösteriyorlar. } 

Türk Şamanizmi ile Amerikan yerli Kızılderili Şamanizminin izlerine "Yeni Yılın Başı" merasimlerinde yoğun bir şekilde rastlanmaktadır. Aynı zamanda paralellikler mevcuttur. Mart ayında kutlanan yeni yıl merasimleri Orta Asya Türk şamanizmine paralel olarak Güney Amerika'da, Bolivya'da yaşamakta olan "Aravak" ve "Manası" Kızılderili kabilelerinin varlıkları tespit edilmiştir. Ayrıca Amerika'nın Mexico eyaletinde yaşayan "Arıkara" Kızılderili Şamanı'nın ilkbaharda Türk Şamanlarının yaptığı ayinlerin aynısını yaptığına dair kayıtlar mevcuttur. Bütün bu kalıntılar Orta Asya'dan Amerika'ya geçen Şaman kültürünün dolayısıyla Türk kültürünün kalıntılarıdır.

Nevruz ve Renkler

GöktürklerdeYeşil-Sarı-Kırmızı Renkler

1935''de,Altay'larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılankazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, buüç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunugöstermektedir.(belleten Sayı 43, 1947)

Abdülcelil El Kazvini den Naklen

BüyükSelçuklu İmparatorluğu'nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1110-1189yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab'un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608.sayfasında söyle diyor: 

"Selçuklularınmelikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerdebulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı.” 

OsmanlılardaYeşil-Sarı-Kırmızı Renkler 

Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil-Sarı-Kırmızırenkleri taşımışlardır.

     ANA SAYFAYA DÖN   

KONUNUN BAŞINA DÖN

 
 
Z i Y A R E T C i - D E F T E R i
orhanyildiz.tr.gg
A N A - S A Y F A Y A - G i T
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol