İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Dagistan Cumhuriyeti Sayfa 4
 


DAĞİSTAN  CUMHURİYETİ  Sayfa - 4

El sanatları 

Dağıstan'da XI-XIV. Yüzyıllararasında Müslüman Türkler'in etkisiyle figüratif taş heykelciliği gelişmiştir. Buokulun merkezinin küçük Kubaçi kenti olduğu sanılmaktadır. Eserlerin bir çoğuLeningrad, Louvre ve ABD müzelerinde sergilenmektedir. Kubaçi adı XV ve XVI. Yüzyıllardaİran'da yapılan ve büyük bir bütünlük arzeden bir grup İslâm seramiği için dekullanılmaktadır. Dağıstan'da demircilik ve halıcılık da geleneksel el sanatlarıarasındadır.

Kubaçi'de el sanatlarında ihtisaslaşma da görülmüştür.Kimileri imalâtta, kimileri boyamada, kimileri de süslemede ihtisaslaşarak işininerbabı haline gelmiştir. Kız olsun erkek olsun, çocuklar da küçük yaşlardanitibaren eğitilerek mesleğe kazandırılmaktadır.
Balhar köyü ise çömlek işlerinde ihtisaslaşmış durumdadır. Ancak bu işde yalnızkadınlar çalışır, erkekler kil temini ve pazarlamak işleriyle meşgul olmaktadır.Bu sanat dalında da kızlar, küçük yaşlardan itibaren anneleri tarafından eğitilmektedir.Ancak Balhar'da bu sanatın son yıllarda eski câzibesi azalmış bulunmaktadır.

El sanatlarındaTabasaranlar'ın ayrı bir yeri bulunmaktadır. Tabasaran kadınları çok eskiden beri dünyacaünlü kaliteli halıların üretimiyle meşhurdurlar. Tabasaran'da orijinal Safar-Çeçne,Murad-Çeçne, Vartar-Çeçne, Sabyat-Çeçne işlerinde tabiatın zengin güzelliklericanlandırılırı. Kadınlar, ceviz kabuğu gibi bitkilerden yaptıkları boyalarla halılarüzerinde tabiatın doğal renklerini aksettirmeğe çalışmaktadırlar.

Eğitim

1989 rakamlarına göreDağıstan'da 600 orta dereceli okul, 27 meslek lisesi ve Dağıstan Devlet Üniversitesi'nebağlı beş yüksek okul vardır. Sovyetler döneminde fen bilimlerine ve materyalistfelsefeye çok büyük önem verilmiş ve ateizm dersi eğitimin hemen tüm kademelerindeokutulmuş, din eğitimine hiç yer verilmemiştir. Bu politikanın, Dağıstan halkınınbugün yaşadığı alkolizm, hırsızlık, adam öldürme, soygun, intihar, boşanma....gibisosyal ve ahlakî bunalımların artmasında etkili olduğu ve bu manevi boşluğun en azyaşanan ekonomik kriz kadar bu konuda belirleyici faktör olduğu görülmektedir.Halihazırdaki durumda eğitimin prestijinin düşmesi dışında pek bir şeyin değiştiğide söylenemez.

Türk özel teşebbüsü de Dağıstan'da eğitim yatırımlarınailgi duymuştur. Antalya ve Bursalı işadamları, yukarıda sözü edildiği gibi, Mohaçkale,Derbent ve Botlıh şehirlerinde Türkiye'deki Anadolu Liseleri statüsünde 4 ortadereceli ve bir yüksek öğretim kurumu (Derbent Hümaniter Enstitüsü) açmışbulunmaktadır. Bu eğitim kurumlarının öğretim dili Türkçe olup öğretim elemanlarınınbüyük bir kısmı Türkiye'den sağlanmaktadır. Yerli halkın büyük ilgi ve teveccühünükazanan ve kaliteye büyük önem veren bu kurumların Türkiye'nin dış dünya, özellikleKafkas ülkeleri ile olan ilişkilerinde önemli bir köprü vazifesi göreceğini söylemekmümkündür.

Değerlendirmeler

Kafkasya'nın kuzeydoğusunda,yüzlerle ifade edilen dillerin konuşulduğu, çok renkli ve ilginç bir sosyo-kültürelyapıya sahip olan Dağıstan, araştırmacıların ilgisini çeken zengin özellikleresahip bir ülkedir. Doğduğu ilk yıllarında İslâmiyet'le tanışan Dağıstan'ıntarihi Türk-İslâm tarihi ile iç içedir. Osmanlılar'la beş yüz yıla yakın sürenberaberlik, dağınık Dağlılar'ı birleştirip onlara bağımsız bir devlet kazandırmasırağmen, bu devlet Bolşevizm tarafından yıkılmıştır. Zengin tabiî kaynaklara vehidroelektirk potansiyele sahip olan Dağıstan'da nüfusun büyük bölümü geçimini baştahayvancılık olmak üzere tarımdan sağlar. Hayvancılık içinde koyunculuğun yeri çokönemlidir. Bağ ve bahçecilik de kayda değecek önem taşımaktadır. Dağıstanekonomisi içinde temel sektör olarak yer alan sanayi makine yapım ve metal, kimya, inşaatmalzelemeleri, enerji ve hafif sanayi kollarından oluşur.

Dağıstan'da otuzu aşkın kavim yaşamakta,bunların sayısından daha fazla dil konuşulmaktadır. Dağıstan'da nüfusun yaklaşıkbir çeyreğini teşkil eden Kumuk, Nogay ve Azeriler başta olmak üzere Türk kökenlikavimler, Dağlı diğer kavimlerle sosyo- kültürel bakımdan bütünleşmişbulunmaktadır. Türklerle asırlar süren beraberlik, bu ülkede Türk Dili'nin asırlarcaortak dil olarak kullanılması sonucunu doğurmuş, dini eğitimde Arapça'ya çok önemverilmiştir. Sovyet sisteminin milli kültürleri ortadan kaldırdığı Stalin zamanındaRusça resmi dil ilan edilmiştir. Rusça bugün bu coğrafya üzerinde büyük bir ağırlığasahip bulunmaktadır. Sovyet sistemi yerli dil ve kültürlere medyaya yer vermeksuretiyle, Dağıstan milletlerinin gönlünü hoş tutmaya çalışmıştır. Bugün deaynı politika devam etmektedir. Güney Dağıstan'da nüfusun çoğunluğunu teşkil edenAzerilerle Lezgiler arasında sun'i olarak oluşturulmaya çalışılan anlaşmazlıklar,din birliği sebebiyle her defasında ciddi boyutlara ulaşamadan önlenmektedir.

Dağıstan edebiyatınıntemelini, daha çok merkezinde Şâmil ve arkadaşlarının bulunduğu bağımsızlık vehürriyet savaşları ile Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisinin oluşturduğu halk türküleri,destanlar ve manzum eserler oluşturmaktadır. Çoğunlukla kadınların eseri olan şiir,şarkı ve ağıtlar kahramanlık, ahlâki üstünlük ve vatanseverliğin teşviki içinsöylenmiştir. Dağıstan, Rus ve Yahudi nüfusun ülkeyi terketmeye başlamasıyla bugün'a yakın bir oranda müslüman nüfustan ibaret hale gelmiştir. Sovyet sisteminin dağlımasıylaDağıstan'da halk dine yönelmeye başlamış, her yerde camiler inşa edilmeye başlanmıştır.Dağıstanlı çağdaş yazarlar, laik Rusya'da Ortodoksluğun medya aracılığı ile önplana çıkarılmasından rahatsızlık duymaktadırlar.

Eskiden kan davası gibiolumsuz unsurları içeren Dağlı kültür, dinin de katkısıyla ferdi, sosyal, ahlakive insani değerler bütünü haline gelmiştir. Asırlar boyu geçim kaynağı olan elsanatları aynı zamanda sanat ve estetiğin en güzel örneklerini sunmuş;bugün desunmaya devam etmekte, fakat biraz ilgi beklemektedir. Dağıstan'da faaliyet gösterenorta ve yüksek öğretim düzeyindeki Türk eğitim kurumları Dağıstan eğitiminekaliteli ve çağdaş katkılarının yanısıra; dostluk, barış, kardeşlik ve iyi ilişkileringeliştirilmesinde önemli fonksiyonlar vaadetmektedir. Dağıstan'da yaygın olan bir mülkiyetşekli de vakıf topralar idi. Bu topraklar, devlet adamları yahut özel kişiler tarafındandini-hayrî ve bazı kamu hizmetleri için ebedi olarak bağışlanmış topraklardı.

Vakfın esası, bir malıinsanların faydalanması için, Allah'ın mülkü hükmünde olmak üzere, ferdi mülkiyetsahasından çıkarmaktır. Mallar taşınır ve taşınmaz olabilmekle birlikte, asılvakıf, taşınmaz malların vakfıdır. Han, hamam, çarşı ve konumuz olan ziraitopraklar gibi taşınmazların gelirleriyle eğitim, din, bayındırlık, sağlık vesosyal yardım kurumları....gibi hayır müesseseleri finanse edilirdi. Müslümantoplumlarda vakıfların gelişmesinin temel sebebi, İslâm'ın sosyal ve iktisadi sistemanlayışıdır. Bu sistemdeki lüks ve israf yasakları ve infak anlayışı harcanabilirgelirleri vakıflar yoluyla toplum refahının artmasına yöneltmiştir. Teknik yaklaşımıyla,Müslüman toplumlarda, tüketici rantı denilen 'mallara daha yüksek fiyat ödeyebilme gücü',fiyat farklılaşması yoluyla lüks tüketimde israf edilmemiş; vakıflar gibi hizmetkurumları aracılığıyla umumi refahın artmasına yardımcı olmuştur.

Dağıstan'da da vakıftoprakların varlığı, esasen bu toprakların vakfa konu olmadan önce özel mülkiyetkonusu olduğunu, dolayısıyla bu ülkede ikta' sisteminin çözüldüğünü gösterir.Bununla birlikte vakıf sisteminin, vakfedilen toprakların ferdi mülkiyetten çıkıpAllah'ın mülkü haline gelmesi sebebiyle feodalist eğilimlerle tezat teşkil ettiğinide belirtmek gerekir.

Dağıstan'da Tarih

XVI ve XVII. YüzyıllarDağıstan'ın Kırım Hanlığı vasıtasıyla Osmanlı Devleti'ne tâbi olduğu dönemdir.3 Kasım 1578'de Kırım Hanı II. Mehmed Giray'a yazılan Nâme-i Hümâyûn, ülkeninOsmanlı'ya bağlı olduğunu gösteren önemli bir belgedir. Bu nâmede III. Murad, KumukHâkimi Şamhal ile Dağıstan hâkimleri olan Tabasaran, Avar, Çeçen, Kabartay veKarabudak Beyleri'nden Kırım hanı ile birlikte Şirvan Seferi'ne katılmalarını vegereğinini yapılmasını istemiştir. Dağıstanlılar bu emre itaat ederek KuzeyKafkasya'daki diğer kavimlerden olan Çerkesler ve Nogaylar ile birlikte kendi atlılarıile Kırım Ordusu yanında ve Osmanlı Serdarı emrinde Şirvan savaşlarına ve Karabağakınlarına katılmışlardır.

Dağıstan'ın en büyük hükümdarı Kumuk ve Kaytak HâkimiEmir Şamhal başta olmak üzere, Tabasaran ve Avar Beyleri 1475'ten itibaren Osmanlıhizmetine girerek, kendilerine sancaklar ve arpalıklar verilmek suretiyle taltif edilmişlerdir.Bu beylerin Osmanlı ordusuna çok büyük hizmetleri geçtiğinden, 1611 ve 1618 BarışAndlaşmaları'nda Sünni Dağıstan'ın Osmanlılar'a bağlılığı ısrarla ŞahAbbas'a kabul ettirilmiştir.

Osmanlı hakimiyeti altındabulunması, bu dönemdeki Dağıstan'ın sosyo-ekonomik yapısı hakkında Osmanlı arşivbelgelerinden yararlanma imkanı sağlamaktadır. Nitekim 1587 yılında Demirkapı'da(Derbent) bulunan Şirvan Serdarı Vezir Ca'fer Paşa'ya gönderilen fermanda; bu dönemdegüven ortamının sağlandığı, daha evvel yurtlarını terk etmiş olan iki-üç binhanenin (yaklaşık 10-15 bin kişi) topraklarına geri dönerek vatanlarını imarettikleri ve sınırların düşman tecavüzlerinden korunduğu belirtilmektedir.Fermanda, bu gelişmeler sonucu büyük miktarda üretim artışı sağlandığı ve buartış sebebiyle bir önceki yıl (1586 yılı) merkeze (İstanbul ) 8 milyon 700 bin akçegönderilmiş olmasına karşılık, 1587 yılında 20 milyon akçe beklendiği de dilegetirilmektedir.

Bu dönemdeki çok önemli siyasigelişmelerden birisi de IV.İvan (Korkunç İvan) zamanında Ruslar'ın Ekim 1552'deKazan Hanlığı' na son vermesidir. Böylece Rusya tarihinde yeni bir dönem açılmıştır.Kazan'ın düşmesiyle Ruslar'a kısa bir zamanda Hazar Denizi kıyılarına veKafkaslar'a dayanmanın yanı sıra, Sibirya ve Türkistan istikametine yayılma imkânıda doğuyordu. 1556'da Altın Orda'nın son kalıntısı olan Astrahan Hanlığı'nın düşmesiylede Ruslar Osmanlılar'la temasa geçmişlerdi. Kazan ve Astrahan'ın ele geçirilmesiyle dünyaticaretinin işlek yollarından biri olan İdil -Volga nehri ile Kuzey Kafkasya ve Hazaryolları Ruslar'ın denetimine girmiştir. Bu sebeple, yalnız İngilizler gibi Batılıülkeler değil, Ruslar'ın doğuya sarkmasından henüz endişe etmeyen Türkistan hanlarıda Moskova ile ticari işbirliği yapma yolunu tutmuşlardır. Rus yayılması baştaHristiyanlar olmak üzere bazı Kafkas kavimlerinin de yüzlerini Moskova'ya çevirmelerinesebep olmuştur.

XVIII. yüzyıl Kafkaslar'ınRuslar tarafından fiilen işgal edilmeye başlandığı bir dönem olmuştur. Bu amaçlaRuslar, uzun vadeli bir plan uygulayarak, Kazaklar'ı Kuzey Kafkasya'ya yerleştirmeye başlamışlarve bir Kazak Hattı oluşturmuşlardır. Bu dönemde Ruslar, Kafkasya'yı işgalin âdetaprovasını da yapmışlardır.

Ruslar'ın Kafkasya'ya Sokulması

Ruslar'ın Dağıstan ve diğer Kafkas ülkelerini ele geçirmesi uzun vadeli ve birbirini tamamlayan iki aşamalıbir hareketle gerçekleşmiştir. Birincisi, Kafkasya'nın kuzeyine Ruslar'ın tabiî müttefiklerdenKazaklar'ın yerleştirilerek burada bir hattın oluşturulması; ikincisi bu Kazaklar'adayanarak Kafkas topraklarına yapılan Rus askeri harekatıdır.
Kökenleri tam olarak bilinmemekle beraber, atalarının din ve dillerine bakıldığındaslav oldukları anlaşılan ve genellikle kadınlar yoluyla diğer kavimlerle karışıkhale gelen Kazaklar, Ortodoks kilisesi'ne bağlı idiler. Bunlar her zaman KırımTatarları ve Osmanlılar'a karşı savaşarak Ruslar'ın öncüleri olmuşlardır. İşgaledilen topraklara yerleştirilen kolonistler olarak ve askeri ayrıcalıklar sayesindegeniş topraları ellerinde bulunduran Kazaklar, Rus prensliklerine çok geniş topraklarkazandırmışlardır.

Ruslar tarafından devamlı kullanılan Kazaklar'a Çarlıktarafından bazı imtiyazlar da tanınmıştır. Bu ayrıcalıklardan bazılarıvergilerden ve askeri harcamalardan muaf tutulmaları, orduya düzenli asker vermeyemecbur tutulmaları ve düşmanlarından alınan toprakların onların mülkiyetlerine bırakılmaları...vb.idi.Müslümanlar'a yaptıkları baskılarda başarılı olduklarında kazançlarına sahipçıkmak amacıyla Ruslar tarafından bunlar sahiplenilmiş; başarısız baskınlardaveya şikayet edildiklerinde ise Ruslar, söz geçiremedikleri bahanesiyle sorumluluktankurtulmak istemişlerdir. Kuzey Kafkasya'da Terek ırmağı kıyılarına yerleşenKazaklar, Çeçenler ve Kumuklar'dan ileri tarım teknikleri öğrendiler ve özellikle içkiyeve kadınlarının güzel giyinmesine olan düşkünlüklerinin de etkisiyle bağcılıkve ipekböcekçiliğine yöneldiler. Zaman geçtikçe Don, Volga ve Dinyeper'den aktarılanKazaklar'la takviye edilmek suretiyle yeni kale ve stanitsalar(Kazak köyleri) inşaedilerek Kuzey Kafkasya'da bir Kazak Hattı teşkil edilmiş oldu.

Yaklaşık 700kilometre uzunluğunda olan ve Osetler ve Kabardalar gibi bölge halkından bir kısmınınOrtodokslaşmasına kadar varan etkili kolonizasyon teşebbüsleri ile devamlı olarak güçlendirilenbu hat, kaleler ve tarımcı topluluklar ile bağlanmıştı. Bu hat, Ruslar'ın Kafkaslaristikametinde başlayacak ileri harekatının hem dayanak hem çıkış noktalarını teşkiledecektir. Ruslar'ın Kafkaslar'a ayak basmaları ve yerleşmelerinde Gürciler'in de büyükrolleri olmuştur. Gürciler'in İran ve Osmanlı baskısına karşı yardım istemeleriüzerine, Kafkaslar'dan Gürcistan'a giden tek yol olan Daryal geçidini kullanan Ruslarile Gürciler arasında temas sağlanmış, böylece Ruslar, 1769 yılından itibaren Gürcilersayesinde Kafkasya'ya nüfuz edebilmişlerdir. Sonra bu yol, Doğu Kafkasya ile Çerkesler'inde büyük bir mücadele yürüttüğü Batı Kafkasya'yı birbirinden ayırdığından,İmamlar'ın Ruslar'a karşı yürüttüğü dini-milli hareketin başarıya ulaşamamasındabüyük pay sahibi olmuştur.

Kazaklar'nı hayatıKafkaslar'daki mücadelenin başlamasından itibaren devamlı bir savaş içinde geçmiştir.Ancak İmam Şâmil dönemi dışında birleşerek hareket edemeyen Dağlılar karşısındaKazaklar, düşmanlarının parçalanmışlığı, sebebiyle varlıklarını devamettirmekte çok zorlanmamışlardır. Ruslar, Mayıs 1785'de Kafkasya'da ilk Çar nâibiolarak tayin edilen Potemkin vasıtasıyla, bu yüzyılın son çeyreği içinde Alman göçmenlerinide getirerek Kafkasya'ya yerleştirdiler. Bununla, bölgedeki bağcılık ve ipekböcekçiliğinidaha da geliştirmeyi umuyor ve yeni tarım tekniklerinin, bunların yardımıylauygulamaya konmasını planlıyorlardı. Potemkin ticareti geliştirmek için deErmeniler'e yakınlık göstererek bu konuda onları destekledi. Bu sayede uzun yıllarKafkasya'nın ticareti Ermeniler'in tekelinde kalmıştır. Kuzey Kafkasya'yı bu şekildetahkim eden Rusya için Dağıstan'ı fiilen işgal etme bahanesi de doğdu. Bir Rus tâcirininİran hâkimiyeti altındaki Şirvan'ın başkenti Şamahı'da yarım milyon rublelik malınınyağmalanması üzerine Çar Petro harekete geçti. Bu sırada Osmanlılar'ın daKafkasya'da ilerlemesi, gelecekteki ticaret yollarının Türkler'in eline geçmetehlikesini ortaya çıkarmıştı. Bundan korkan Petro, Türkler'den önce davranarakHazar kıyılarını ele geçirmeliydi.

Bu sırada İran büyükbir karışıklık içindeydi. Afganlılar'ın isyanı üzerine Safevi hanedanı Ekim1722'de tahttan uzaklaştırılmış, Afganlı Mahmud iktidarı ele geçirmişti. Bu karışıklıktanistifade eden Çar Petro, Dağıstan topraklarını işgal etti. Ruslar'ın bu seferindeTerek Kazakları Rus ordusu için önemli bir askeri güç olduklarını gösterdiler.Kumuk Şamhalları'ndan sonra Dağıstan'da önem bakımından ikinci sırada gelen KaytagUsumisi Ahmed Han, bu seferde Ruslar'a karşı koymak istediyse de, askeri disiplindenyoksun Dağlılar'ın, açık bir alanda düzenli ordular karşısındaki savaşıkazanmaları zordu. Savaşı kaybettiler ve ele geçirilen esirler Ruslar tarafından şiddetlecezalandırıldı. 23 Ağustos 1722'de Petro Derbent'e girdi ve kendisine şehrin altınanahtarları teslim edildi. Böylece yaklaşık bin yıla yakın bir zamandır bir Türkve İslâm şehri olan Derbend'in, arada kesintiye uğradığı dönemler olmaklabirlikte, Rus hâkimiyeti dönemi başlamış oldu.

Çara karşı Şirvan'ınbaşşehri Şamahı'da yerleşmiş olan Lezgiler'in reisi de Osmanlılar 'ın himayesiniistedi. Bâb-ı Âli kendisine Derbend'i dirlik olarak verdi. Fakat Petro Bakü'ye kadarilerlemiş olduğundan Bâb-ı Âli, işgal edilen toprakların Ruslar tarafından ilhakedilmesini kabul etmek zorunda kaldı. XVIII. yüzyılın sonlarında Tarki Şamhallığı12 bin, Kaytag Usmiyası 25 bin, Avar Hanlığı 30 bin, Gazi Kumuk Hanlığı 15 bin,Tabasaran Maysumluğu'da 10 bin haneden ibaretti. XIX.yüzyılın ilk yarısı Dağıstantarihinin en hareketli, en kanlı ve unutulmaz dönemlerinden biri olmuştur. Ruslar tarafındanişgale uğrayan Dağıstan, İmamlar önderliğinde dünyaya parmak ısırtacak birdireniş örneği sergilemiştir.

Rus İşgali

Osmanlılar ile İranlılar'ın kan kaybettiği XVIII. Yüzyılda yıldızı gittikçe parlayan Ruslar, asrın başlarındaele geçirip terk etmek zorunda kaldıkları Hazar kıyısındaki Dağıstan topraklarını,1796 İran Seferi sırasında yeniden ele geçirdiler. Küçük hanlıklar arasındaki çekişmeve anlaşmazlıklardan faydalanarak, fazla çaba sarf etmeden, oldukça büyük miktardatoprak ele geçirdiler. Dağlılar için yeni bir olay olan top, etkili birkaç şarapnelatışı ile en kalabalık Dağlı birlikleri dağıtmaya kâfi geliyordu. Bu yeni düşmankarşısında tutunamayan küçük ve zayıf hanlıklar, önce boyun eğmek zorunda kaldılarsada, ilk fırsatta ayaklanarak bağımsızlıklarını kazanmaya çalıştılar. Onlarınbu hareketini ihanet olarak değerlendiren Ruslar, amansızca üzerlerine yürüyerek, köyve kasabalarını acımasızca imha ettiler . 1796 yılında Derbent alınırken, komşuTabasaranlar da boyun eğdiler. 1803'te Dağıstan'ın en önemli hanlığı olanAvaristan, 1806'da Bakü ve Kuba hanlıkları ele geçirildi. 1819 yılında bir çok Dağlıkabile; Akuşa veya Dargi, Siorgen, Rogul ve Kubaçi de işgal edildi. Daha evvel 1786 yılındaRuslar'a itaat eden Gazim Kumuk Han'ı da 1821 yılında isyan ettiyse de Ruslar'ayenildi. Çeyrek asırda Dağıstan'ın büyük bölümü ve güneydeki hanlıklar Ruslar'ıneline geçti. Bu işgaller esnasında Ruslar, son derece gayri medeni ve gayri ahlakidavranıyor, oldukça barbar metodlar uyguluyorlardı. Uygulanan gayri insani metotlarkendisi de bir zâlim olan Çar I. Nikola'yı bile rahatsız etmişti.

İşgaller ve bu işgallere karşı yürütülenamansız mücadele sebebiyle, XIX. Yüzyılın ilk yarısı Dağıstan açısındantarihinin en önemli dönemlerinden birini teşkil etmektedir. Bu dönemde Dağıstan,1813 yılında İran ile Rusya arasında imzalanan Gülistan Andlaşması ile kesin olarakRusya'ya bağlandı. Ancak Rus egemenliğini kabul etmeyen Dağıstanlılar'ın direnişi,bu ülkenin sembol ismi haline gelen Şeyh Şâmil'in önderliğinde destanvâri bir şekilde1859 yılına kadar sürdü. Bu tarihten sonra da yer yer bazı ayaklanmalar olduysa da başarılıolunamadı ve Dağıstan Rus egemenliğini kabul etmek zorunda kaldı.

Ruslar ele geçirdiklerigeniş topraklar üzerindeki hakimiyetlerini sürdürebilmek amacıyla, bir takım askeriayrıcalıklar tanıdıkları Kazakları bu topraklara yerleştirdiler. Dağıstan, toprakbakımından fakir olması sebebiyle, Rus göçmenlerine pek çekici gelmiyordu. Fakat dağlarınbittiği yerlerden başlayarak güney yönünde uzanan verimli topraklar stanitsalarladolmuş ve bu verimli toprak hattını korumaya almışlardı. Böylece pulluk ve saban, kılıcıizleyerek, bazan da beraber ilerlediler. Bu gelişmeler sonucunda somut sonuçlar eldeedilerek, sürekli kalınabilecek üsler kuruldu ve dağ eteklerinde sona eren bu yerleşimbölgeleri, daha sonraları gerektiği takdirde dağlara yapılacak seferlerin hareketnoktası olarak kullanıldı.

XVIII. yüzyılda Avrupadevletleri iktisad, siyasi, askeri ve teknolojik faktörlerin tesiriyle sömürgesiyasetlerine büyük bir hız kazandırmışlardı. İspanya ve Portekiz'i izleyen İngiltere,Fransa, Belçika, Hollanda gibi ülkeler deniz aşırı ülkelerde Amerika, Afrika ve Asyakıtalarındaki geniş toprakları müstemlekeleri haline getirerek, buraların tabiî vebeşeri kaynaklarını büyük ölçüde sömürmeye ve zenginliklerini kendi ülkelerinetaşımaya başlamışlardı. Bir Avrupa devleti olan Rusya 'da bu yıllarda iktisadi veaskeri bakımdan gittikçe güçleniyordu. Bu potansiyelinin yanısıra, Rusya'nın,ordusunun büyüklüğü, toplumun kimi sınıflarındaki yurtseverlik ve kader duygusu,merkezi bölgelerin tehlikelere hemen tümüyle kapalı oluşu....gibi demografik, sosyalve coğrafi avantajları bulunuyordu. Bu imkânlarını kullanan Rusya, diğer Avrupadevletleri gibi topraklarını genişleterek yeni sömürge sahaları elde ediyordu.

Bu dönemde bir taraftankendilerinin onlarca kat fazla ve çağın en güçlü silahlarıyla donatılmışRuslar'a karşı cansiperâne bir direniş gösteren Dağıstanlılar, diğer taraftan dabu zor şartlar altında ellerinde tuttukları Dağlık Dağıstan'da bazı sosyo-ekonomik düzenlemeler yapmışlardır. Yapılan en önemli düzenlemelerden biri,Ruslar'ın bile onlarca yıl sonra ancak kaldırabildikleri derebeylik rejimini kaldırmalarıydı.Bu sebeple, bu dönemde Dağıstan'da meydana gelen sosyo-ekonomik gelişmeleri doğru veeksiksiz tesbit edebilmek için Rusya'nın o günkü durumuyla birlikte, büyük direnişinbizi ilgilendiren yönlerini kısaca gözden geçirmekte fayda vardır. 

Bağımsızlık Savaşı

Dağıstan'ın Ruslar'a karşı mücadelesinden sözaçılınca akla ilk olarak Şeyh Şâmil gelmekle birlikte, Dağıstanlılar'ın Ruslar'akarşı mücadelesi daha işgalin başladığı XVIII. Yüzyılın sonlarında, yayınladığıbir beyanname ile bütün Kafkasyalılar'ı Ruslar'a karşı cihada çağıran ŞeyhMansur ile 1783'te başlamıştır. Şeyh Mansur, eğitimini tamamladıktan sonraGrozni'nin güneyindeki Aldi'de halkı aydınlatmaya başladı. Gücü ve ününün hızlayayılması Çar Nâibi Potemkin 'in üzerine asker göndermesine sebep oldu. Ancak Çeçenistanormanları Albay Pieri komutasındaki Rus kuvvetlerine mezar oldu. Daha sonra PieriAldi'yi aldıysa da, Şeyh kurtulmayı başardı. Dönüşte Rus askerlerini kuşatan Şeyh,neredeyse tümünü imha etti. Bu zafer Şeyh Mansur'a büyük şöhret kazandırdı.

Şeyh Mansur, düzensiz ordularıyla Kızlar'ıve Grigoriopolis kalesini kuşattıysa da başarılı olamadı. Kumuk, Kabartay, Çeçenve Dağıstanlılar'dan oluşan bir orduyla Terek kıyılarında Rus ordusuna yenilerekKaradeniz kıyısındaki Osmanlılar'a sığındı. Çerkesler'in başına geçen ŞeyhMansur, Ruslar'a karşı başarılar elde etti. 1787 yılında Osmanlı -Rus savaşındaÇerkesler'in başında mücadele etti. 1788 yılında yenilerek Osmanlılar'ın elindekiAnapa'ya sığındı. Bu kalenin Ruslar'ın eline geçmesiyle Ruslar'a esir düştü. Diniinançlarındaki tutarlılığı ve askeri kabiliyeti ile Ruslar'a karşı gazâ ilanederek, bu uğurda ilk defa bayrak açan ve dağ ve ormanların sert tabiatlı savaşçılarınıpeşinden sürüklemesini bilen Şeyh Mansur, Kafkas kabilelerini birleştirmeyi başaramadıise de, Batılılar'ın Müridizm dediği ve Rus imparatorluğunun karşısına dikilerek,uzun yıllar ilerlemesine engel olacak Sûfilik hareketinin temellerini atmıştır. Müridizm,Dağlılar'daki hürriyet aşkının dini inanç ve ruhla kaynaşmasıyla ortaya çıkanyeni bir dünya görüşü ve hayat felsefesi idi.

Dağıstan'ın dini vesiyasi liderlerinden, büyük bir alim ve hatip olan Gimrili Gazi Muhammed, ŞeyhMansur'un başlattığı hareketi devam ettirerek, 1829 yılında Arapça bir bildiri ile; ırk, mezhep ve tarikat ayırımı yapmadan bütün Kafkas halklarını Rus işgalinekarşı cihada davet etti. Aynı zamanda Şâmil'in de ilk hocası ve arkadaşı olan GaziMuhammed, Dağıstan'ın her tarafından gelen dini liderlerin de katıldığı bir halktoplantısında seçimle İmam ilan edildi ve cihad çağrısı benimsendi. İmam GaziMuhammed, çok kısa fakat fırtınalı ve unutulmaz zafer ve yenilgilerle dolu bir mücadeledöneminden sonra, 1832 yılında Gimri'de Ruslar'la çarpışırken şehid düştü. Onunyerine geçen Hamzat Bek 'in de Eylül 1834'te kan davası sebebiyle bir suikast sonucundaöldürülmesiyle Dağıstan özgürlük hareketinin başına imam olarak Şeyh Şâmil seçildi.

Dağıstanlılar'ınRuslar'a karşı yürüttüğü mücadeleye geçmeden önce, bu savaşların büyük çoğunluğunungeçtiği dağlık ve ormanlık bölge hakkında bilgi vermekte fayda vardır. Dağlık bölgelerDağıstan'da, ormanlar ise Çeçenistan'da bulunuyordu. Savaşların geçtiği dağlar, yüksekliğibinlerce metreyi bulan, hiçbir ağacın bulunmadığı ve zirveleri her zaman karlarlakaplı olan sarp ve uçurumluk yerlerdi. Bu bölgelerde, engebeli ve dar yataklarındakendilerine bir yol açmaya çalışan ırmakların derinlikleri bin metreye kadar ulaşıyordu.
Kasaba ve köyler savunmaya uygun yerlerde kurulmuştu. Bu sebeple meskûn mahallerin çoğuyüksek bir tepenin üstünde veya tepe ya da kaya parçasının karşısında kurulurken,gerisinin de erişilmesi imkansız dik bir uçurumla emniyete alınmasına dikkatedilirdi. İki katlı olarak taştan yapılan evler, mümkün olduğunca bir amfiteatr şeklindedüzenlenir ve birbirine siper olacak şekilde dizilirdi.

Sadece iki atlının yanyanageçebileceği kadar dar yapılan dolambaçlı sokaklar, bir parmaklığa veya ağaçtanengele sahip evlerin bulunduğu yerden kesilirdi. Savaş anında, yolu savunanların hepsioradan çıkarılmadan veya öldürülmeden oradan geçilmesi imkansız olurdu. Bugünmodern silahlarla kolayca yerle bir edilebilecek bu yerler, Ruslar'la savaşın yürütüldüğüsırada, ya top mevzilerinden yeterince uzak bulunuyor ya da bu toplardan yeterincekorunma sağlayarak, daha aşağıda bulunan düşman ateşine fazla mazur kalmadan onlaraetkili darbeler indirilebiliyordu. Her Dağlı evi, buraları savunan kararlı erken hattakadınlara karşı savaşılarak ve teker teker alınmak zorundaydı. Bağımsızlık savaşınınbaşlangıcında, Dağıstan'ın nüfusu yarım milyon civarında olup, bunun bir çeyreğiDağıstan'ın tarihi yönden en önemli ve kalabalık kabilesi olan Avarlar'dan bir çeğreyiTürk kökenli kavimlerden, kalan yarısı da çok çeşitlilik arzeden diğer Turanikavimlerden oluşuyordu. Kafkaslar'daki toplam nüfus ise 4 milyon kadardı. İmam Şâmil'in öncülüğündeki Dağıstanlılar, Rus ordularını defalarca hezimete uğrattılar.Ancak Ruslar, bir taraftan dağıttıkları çok büyük paralarla kendilerine taraftarkazanırken, baş eğmeyenlere karşı ise devamlı olarak yıpratıcı ve yok edici birkatliam savaşı uygulamakta idiler.

Göreve geldiğinde İmamŞâmil çok güç durumda idi. Avaristan'a hakim olan Hacı Murad İmam'a karşıRuslar'dan yardım istedi. (Bunu Ruslara karşı Şeyh Şamille kurgulanmış bir oyunolduğu söylenmektedir ) İmam, önce Avarlar'ın merkezi Hunzah'ı kuşattıysa da Rusyardımının yetişmesi sebebiyle kuşatmayı kaldırdı. İmam seçildiği Aşilta yakınlarındaGeneral Iveliç'i yendi. Sonra Aşilta'yı tamamıyla tahrip edip halkını katliama tabitutan General Fêzê ile Tilitl'de yapılan savaş sonunda mütâreke anlaşması imzaladı.Bu anlaşma Fêzê tarafından bir başarı gibi gösterilmekle birlikte İmam'a büyükbir itibar kazandırdı. Çeçenistan bütünüyle İmam'ın emrine girdi. Büyük ısrarlarave parlak vaadlere rağmen, Kafkasya'yı ziyaret eden Çar Nikola ile görüşmeyi kabuletmedi.

Durumun ciddiyetini anlayanÇarlık, daha dikkatli planlar hazırlamak zorunda kaldı ve İmam'ı kesin olarak yoketmek amacıyla General Grabbe görevlendirildi. Dağıstan dört bir yandan Rusbirlikleriyle kuşatıldı. 1839 yılında Çeçenistan Hanı Taşof Hacı, İmam'ınemrine aykırı bir hareketi sonucu Grabbe'ye yenildi. Böylece önemli bir kanadı kırılarakAhulgo'da çok az sayıda savaşçısıyla kuşatılan İmam, teslim şartlarını görüşmekamacıyla oğlu Cemaleddin'i rehin verdiği savaşta Ruslar'a beklenmedik büyük kayıplarverdirmesine rağmen yenildi. Ruslar Ahulgo'da bir tek canlı koymadılar. Buna rağmen,bir eşini kaybeden İmam, diğer eşiyle kurtulmayı başardı. Ruslar Şâmil meselesinihallettiklerini düşünüyor, bunu sevinçle kutluyorlardı. Ancak Çeçenler tarafındansahip çıkılan İmam, kısa zamanda toparlandı ve Ruslar'a tekrar ağır yenilgilertattırmaya başladı. Bu arada Avar hanının gadrine uğrayarak Ruslar'a teslim edilenHacı Murad, 1840 yılında karlı bir kış günü, Rus askerleri tarafından götürülürken,kendisini uçurumlara atarak kurtuldu ve yarı ölü bir durumda bir çoban tarafındanbulunup tedavi edildi. Bu olaydan sonra Hacı Murad'ın kendisine katılmasıyla gücününzirvesine çıkan İmam, Ruslar'ı çok zor durumlara düştü. 

Çarlık yönetimi 1845 yılında Kafkasya'ya Vorontsov komutasında 150 bin kişilik birordu gönderdi. Bu ordu, toplam nüfusu ancak bunun iki-üç katı olan en fazla 5-10 binasker çıkarabilen Dağıstan ile mücadele edecekti. İmam Şâmil, 1845 yılındaDargo'yu ele geçirmeye gelen General Vorontsov'un 18 bin kişilik ordusuna da büyük kayıplarverdirdi. 

Bu ordu da İmam Şâmil karşısında başarılı olamayınca, Rus komutan, Şâmil'in müttefikiolarak gördüğü Çeçenistan ormanlarını imha ederek, yollar ve açık alanlarmeydana getirmeye ve böylece bölgeye nüfuz etmeye çalıştı. 

Portre

Ben Kafkas Müslümanlarının hürriyeti için silaha sarılan gazilerin en aşağısı Şamil,
Allah'ın himayesini Çar'ın efendiliğine feda etmemeye yemin etmiş bir Müslümanım.Kafkas kartalı Şeyh Şâmil 1797 senesinde Dağıstan'ın Gimri köyünde doğdu. BabasıDenge ailesinden Muhammed Efendi'dir. Doğduğunda verilen Ali ismine daha sonra Şâmileklendi. İlmî ve manevi önderliği nedeniyle İmam Şâmil ve Şeyh Şâmil diye anıldı.Küçüklüğünden otuzuna kadar İslâmî ilimleri, edebiyat ve fen bilimlerini öğrendi.Zamanın Sâid Herekânî, Cemaleddin Kumukî ve Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî gibi meşhuralimlerinden ilim tahsil etti.
İlim tahsilinden dönüşünde memleketinin Ruslar tarafından işgaliyle karşılaştı.İşgale karşı direnişe geçen çocukluk arkadaşı Gazi Muhammed'in mücadelesine katıldı.Dağıstan muhariplerinden Gazi Muhammed'in şehadeti ve yerine geçen Hamza beyin de şehadetindensonra Dağıstanlılar, Şeyh Şâmil'i İmam seçtiler. O zamanlar Şeyh Şâmil 39 yaşındaydı.Heybetli yapısı, uzun boyu, sabırlı davranışları, etkileyici hitabeti, ilmîkudreti, çelikleşmiş bileği ve perçinlenmiş imanı ile Dağıstanlıların güveninikazandı. Bu tavırlarıyla Ruslara korku veriyordu. Şeyh Şâmil, dağınık halde mücadelevermeye çalışanları bir araya toplayarak Rusların ağır silahlarına rağmen büyükzaferler kazandı.Kafkasya 1834'ten 1859 senesine kadar onun önderliğinde direndi.

Bu şanlı direniş bütün dünyanındikkatini çekti. Direnişi, Osmanlı Hakanı Halife Abd ulmecit tarafından desteklendi.Şeyh Şâmil kazanılan zaferlerden sonra kendisine bağlı olan bölgelerde naibliklerve beş naibten oluşan bir vilayet kurdu. Her naibin başına din ve dünya işini idareeden bir kumandan tayin etti. Bunlar, halkın sevdiği, güvendiği dinde kuvvetli ilerigelen kimselerdi. Yöneticiler Şeyh Şâmil'den aldıkları emirle hareket etmek, İslamiyeteuymak ve sıkıntılara katlanmakta, herkeseörnek olmak durumundaydılar. Ruslar onlarıkandırmaya çok çalıştılar fakat İslâm şuurunu almış kahramanlar ve onlarınkumandanları davalarından asla taviz vermediler. Kuzu postundan ön tarafına dört köşekül rengi bir bez parçası bulunan kalpakları ve askerlerin sarı, subayların isesiyah renkli çer kes kıyafeti denen giysileri vardı. Kalpaklarının üzerlerine yeşilbir de sarık sararlardı.

Silahlarının bir kısmını İran'danbir kısmını da Osmanlılardan temin ediyorlardı. Şeyh Şamil bir taraftan mücadeleederken bir taraftan da Kafkas gençlerini dini yönden eğitiyordu. Dinini bilmeyen gençlerinRuslar tarafından aldatılabileceğini ve vatanını koruyamayacağını düşünüyordu.Emrindekilere hep: "Hubbu fillah ve Buğzu fillah (Allah'ın dostuna dost, düşmanınadüşman olmak) kişide kâmil imanın alameti olduğunu hatırlatırdı.
Şeyh Şâmil, mücadelesinin kesin zaferle sonuçlanması için bazı kanunlar koydu. ÖzellikleRuslarla anlaşma yapılmasını yasaklamıştı. 25 Temmuz 1845'te Darga'da yapılan mücadeledeüç general, yüzlerce subay ve binlerce Rus askerini telef etti.Çarlık ordusuna ağırkayıplar verdirdi. Mücadelelerin hemen hepsinde zaferler kazanmasına rağmenKafkaslarda tutunamadı. Dünyanın hayranlık duyduğu kahramanlar kahramanına Çar I.Nikola da hayranlık besliyordu. Onu görmek, tanımak istiyordu.Bu iş içinGenerallerinden Von Klugenav'ı görevlendirdi.

Çarın türlü vaad veparlak teklifleriyle dolu mektubu okunduktan sonra, Şamil hızla ayağa kalkarak:"Namazım geçiyor" diyerek hızla yürüdü ve Generale: "Eğer seninyerinde şu anda Nik ola olsaydı ona son cevabı şu kırbacım verirdi" diyerektepki gösterdi. Yine aynı amaçla Rus generali Fêsê; İmam Şâmil'e başvurduğundaona da: "Ben Kafkas Müslümanlarının hürriyeti için silaha sarılan gazilerin enaşağısı Şamil, Allah'ın himayesini Çar'ın efendiliğine feda etmemeye yemin etmişbir Müslüman'ım. Beni Çarla görüşmek üzere Tiflis'e çağırıp durmayın. Bu yüzdenvücudumun bin parçaya ayrılacağını ve vatan toprakları üzerinde taş üstünde taşbırakılmayacağını bilsem, kararımdan asla vazgeçmem. Savaşmaya devam edeceğim. Buböyle biline..." dedi. 1853-1856 yıllarında Kırım Savaşı'nda yapılan plangereği Müttefik (Türk-İngiliz ve Fransız) kuvvetlerinin desteğiyle Tiflis üzerine yürüyecekti.

Müttefiklerce gerekli yardımyapılmayınca, yürüyüş gerçekleşemedi. Bu savaştan sonra Rusların yeni ÇarıKafkas meselesine daha çok eğildi. Ruslar Şeyh Şâmilin Anadolu'dan ve İran'dan gelensilah ikmal yollarını kestiler. Dayanma güçleri azalmış bazı kabileleri satın aldılar.Bu kabileler Şeyh Şâmilin naiplerini terk ettiler. Çeçenistan Rusların eline geçti.Bundan sonra Şeyh Şâmil'in kuvvetleri küçük cemaatlere ayrıldılar. Dağıstantamamen sarıldı. 6 Eylül 1859 günü imzaladığı anlaşma sonucu iki oğluylabirlikte Ruslara teslim olmak zorunda kaldı. Şeyh Şamil yenilgisinden sonraPetersburg'a gönderildi. Ruslar onu kahramanlığından dolayı bir esir gibi değil, hatırlıbir misafir gibi tuttular. Çar II. Aleksandr onun şerefine verdiği bir ziyafette:"Sizi soframızda misafir görmekten büyük bir şeref duymaktayım" demiş,bunun üzerine Şeyh Şâmil: "Asıl ben sizi soframda misafir etseydim, büyük şerefduyardım" cevabını vermiş. O zaman Çar, hayranlığını gizleyemeyerek, kendikendine: "Büyük adam, büyük kahraman!" demiştir.

Şeyh Şâmil esir olarak,bir süre Rusya'da Kaluga'da kaldıktan sonra Medine'ye gitmesine müsaade edildi.Medine'ye gitmek üzere İstanbul'dan geçerken, devlet erkanı ve halk tarafından büyüksevgi ve saygı gösterileriyle karşılandı. Şeyh Şâmil 1871 yılında Mekke'de hakkınrahmetine kavuştu ancak, Dağıstan'da bir mertlik, yiğitlik sembolü olarak MüslümanTürk Milletinin gözünde ve gönlünde yaşıyor. Daha sonra Türkiye'ye yerleşen oğullarıile torunlarından değerli devlet, bilim ve iş adamları yetişmiştir. Bir elindeKur'an, bir elinde kılıç zaferden zafere koşan Kafkas Kartalı, İmam-Şeyh Şâmil'irahmetle anıyoruz.

Şeyh Şamil'in Yönetimi

Şeyh Şamil diğerimamlardan farklı yeni düzenlemeler getirdi. Elinde tuttuğu belli yerleşim birimlerini20'ye ayırdı ve buralara naipler tayin etti. Her naip bölgesinin hem idari hem askeriicraatıyla görevliydi. Ayrıca mahkemelerin yanısıra askeri hazırlıkların ikmali içindivanlar oluşturdu Orduda onbaşılık rütbesinden itibaren yüzbaşı ve binbaşı rütbelerivardı. Naiblik rütbesi Rusların general rütbesine muadil olup bir naip bin veya birkaçbin kişilik kıt'alara kumanda ederdi.

16 yaşından 60 yaşına kadar bütün erkekleraskerlikle mükelleftiler. Bir babanın üç oğlu varsa üçü de asker olur, dört oğluvarsa en küçüğü evde kalırdı. Her erkek tüfek, tabanca ve kılıç bulundurmakmecburiyetindeydi. Hastalık veyahut herhangi bir mazeret dolayısıyla evde kalan birkimse hayvanı, savaşa giden bir diğerine verirdi. Deftere kayıtlı mürit ve murtezikdenilen askerlerin sayısı 60.000 kişiydi. Lüzumu halinde ise eli silah tutan her erkekaskerdi. Şeyh Şamil'in ordusunun belkemiğini süvari kıt'aları teşkil ediyordu.Gerek piyade ve gerek süvari kıt'aları tayin olunan içtima mahalline son süratlesevkediliyordu. Hizmette yararlık gösterenler evvelce hediyelerle, silah ve bunun gibi eşyalarlataltif edilirlerken; bu defa bunlara verilmek için gümüşten hilal veya daire şeklindemadalyalar ihdas edildi.

Bunlardan başka büyükbaşarılar elde edenlere yüksek nişanlar verilirdi. Nişanlarda, "Sonunu düşünencesur olmaz.", "Kılıç Cennet'in anahtarıdır", "Yiğite cennetyeri açıktır", "Hakaret etmekte ağır, öç almakta çevik ol","Savaşta korkak davranma, harbin ağırlıklarına sabırlı ol, ecel gelmedikçe ölümolmaz" şeklinde Arapça ibareler yazılırdı. Nişanlardan başka piyade, süvarive topçu kıt'aları ayırmak için işaretler vardı. Şeyh Şamil'in maiyetinde daimiolarak 600 kişilik süvari muhafız kıt'ası bulunurdu. Bu kıt'a Fedailerinden müteşekkildi.

     ANA SAYFAYA DÖN   

KONUNUN BAŞINA DÖN

 
 
Z i Y A R E T C i - D E F T E R i
orhanyildiz.tr.gg
A N A - S A Y F A Y A - G i T
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol