İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  TURKLERDE iSLAM ANLAYISININ OLUSMASINDA ETKiLi OLAN SAHSiYETLER
 

Türklerde İslâm Anlayışının Oluşmasında Etkili Olan Şahsiyetler 

Türklerin İslam’ı doğru anlayıp yaşamaları, dinin özünün anlatılması, kavratılması hususunda Türk İslam alimlerinin, mutasavvışarın büyük etkileri olmuştur. Bu alimlerden özellikle Anadolu Türkleri üzerinde etkisi olanları ve isimleri herkesçe bilinen bazılarını tanıyalım.

Ebû Hanife 

Ebu Hanife kimdir?

Ebu Hanife H. 80/M. 699 yılında Kûfe’de dünya’ya gelmiştir. Asıl adı Nu’man b. Sabittir. Fıkhî mezheplerden Hanefî mezhebinin kurucusudur. Ünvanı İmam-ı Azam (büyük imam) dır.

Bir Türk alimi olan Ebu Hanife küçük yaştan itibaren iyi bir eğitim görmüş, Kur’an’ı Kûfe’de ezberlemişti. Arapça, fıkıh ve hadis ilimlerini de iyi bilmekte idi. 16 yaşında gittiği Hicaz’da sahabeden hadisler dinlemiştir. Kufe’de, yirmi yaşından itibaren hocası Hammad b. Ebi Süleyman’dan 18 yıl ders almıştır. Hocasının ölümünden sonra dersler vermeye başlamış, binden fazla talebe yetiştirmiştir. Bunların içerisinde en meşhurları İmam Ebu Yusuf, Muhammed b. Hasan eş- Şeybani, ve Zufer b. Huzeyl’dir.

Ebu Hanifenin görüş ve düşünceleri ölümünden sonra yayılmış ve sistemleşmiştir. Bugün elimizde görüş ve düşünceleri tamamen kendisine ait Fıkh-ı Ekber isimli eseri mevcuttur. Kendisine izafe edilen diğer eserleri öğrencileri tarafından yazılmıştır.

Ebu Hanife İslam’ın doğru anlaşılıp doğru yaşanmasına çalışmış büyük alimlerdendir. Bugün dünyada birçok Müslüman, onun, ibâdetlerin yapılışı (amel) ile ilgili görüşlerini benimsemiştir. Ülkemizin büyük çoğunluğu da bu büyük İmam’ın mezhebine göre ibâdet eder. İmam-ı Azam Ebu Hanife M.767 yılında vefat etmiştir.

Mâturidî 

Asıl adı Ebu Mansur Maturîdî’dir. Hicri üçüncü yılın ortalarına doğru Semerkand’ın Maturid beldesinde dünyaya gelmiştir. İtikadî (inanç esasları) mezheplerden olan Ehl-i sünnet’in Maturidiyye ekolünün kurucusudur. Fıkıh ilminde Hanefî mezhebinin görüşlerini benimsedi. Ebu Hanife’nin inanç esasları ile ilgili Fıkh-ı Ekber’ini okumuştur. Görüşleri İmam-ı Azam’ın görüşleriyle paralellik arz etmektedir. Başlıca eserleri: Te’vil-el Kur’an, Makalat fi’l-Kelam ve Kitab-el Cedel’dir. Maturîdî itikad esaslarının doğru olarak anlaşılması için İslam’a ve Türk dünyasına büyük hizmetleri olmuştur. Türklerin büyük çoğunluğu itikadî konularda onun görüşlerini benimsemişlerdir. Ebu Mansur Maturîdî M. 944 yılında vefat etmiştir.

Şafiî 

İmam Şafiî 767 yılında Gazze’de doğmuş, 820 yılında Fustat’ta vefat etmiştir. Fıkhî alandaki büyük mezheplerden Şafiî Mezhebi’nin kurucusudur. Aslen Kureyş kabilesine mensuptur. Mekke’de yetişmiş olan İmam Şafiî yedi yaşında Kur’an’ı ezberlemiş, on yaşında da İmam Malik’in Muvatta adlı eserini ezberlemiştir. Medine’ye giderek İmam Malik’ten fıkıh ile ilgili dersler almıştır. Daha sonra da Irak’a gelip Ebu Hanife’nin öğrencileri ile görüştü. Onların fıkıhları hakkında bilgi sahibi oldu. Bundan ötürü önceki fikirlerinin bazılarından vazgeçti. İmam Şafii fıkhî alandaki görüşlerini Mısır’da yaymaya başlamış ve çok taraftar bulmuştur. Bu gün ülkemizin doğu ve güneydoğu’sundaki vatandaşlarımızın bir kısmı İmam Şafiî’nin görüşleri üzerine ibâdet ederler.

İmam Şafii’nin birçok eseri vardır. Bunlardan bazıları, Kitabü’l-ümm ve Kitabu’r-Risale’dir. İmam Şafiî’de İslam Fıkhı’nın doğru anlaşılması, yaşanması için çalışmış ve bu meyanda eserler vermiş büyük bir islam alimi’dir.

Eş’arî 

Ehl-i Sünnet mezhebinin itikadî alandaki Eş’ariyye kolunun kurucusudur. H. 260’da Basra’da doğmuştur. Kırk yaşına kadar Mu’tezile mezhebi’nin tesirinde kalmış, onların fikirlerini savunmuştur. Ancak bazı konularda hocalarıyla fikir ayrılığı da yaşadığı olmuştur. Gördüğü bir rüyada Hz. Muhammed (s.a.v.)’in sünnet yoluna girmesini emretmesi üzerine Mu’tezile’den ayrıldı.

Hadis ve tefsir ilmini de öğrenmiş olan Eş’arî Ehl-i Sünnet mezhebini müdafaa etmiş, böylece fikirleri yayılmaya başlamıştır. Tuğrul Bey ve özellikle onun yerine geçen Alparslan zamanında görüş ve düşünceleri yayılmıştır. Eş’arilik özellikle Mısır ve Mağrib’de yaygındır.

Eş’arî’nin günümüze kadar gelmiş başlıca eserleri şunlardır. Makalat’el İslamiyyin, El İbane an Usul ed-Diyane ve Risalet-el İman’dır.

İmam Eş’arî’nin de itikadî konuların açıklanması ve yorumlanması ile ilgili önemli hizmetleri olmuştur.

Ahmet Yesevî 

Batı Türkistan’ın Sayram şehrinde doğmuştur. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Hoca Ahmet Yesevî dinî ilimleri, Buhara civarında edinmiştir. Bir şair ve din büyüğü olarak Türk dünyasının manevi hayatına etki etmiş nadir şahıslardandır. Tasavvuf eğitimini ilk olarak yaşadığı şehir olan Yesi’de, Arslan Baba’dan aldı. Sonra Buhara’ya gidip fieyh Yusuf Hemedânî’nin müridi olarak onun sevgisini kazandı. Hemedânî ölünce Yesi’ye geri döndü. Şehir halkına ve bölge insanına büyük tesirleri oldu. Göçebe Türkler de onun kurduğu Yesevîye Tarikatından etkilenmişlerdir.

Yesevilik Moğol istilası ile Horasan, İran ve Azerbaycan Türkleri arasına geçti. İlk fetihlerle birlikte Alp-Erenler, Horasan erenleri olarak Anadolu’ya girdi. Hacı Bektaş Veli ve Sarı Saltuk, Ahmet Yesevî’nin Anadolu’ya manevi fetihler için yolladığı halifeleridir. Hoca Ahmet Yesevî Allah ve Peygambere büyük bir aşkla bağlıdır. Türkistan’da ona “Hazreti Türkistan” (Türkistan Büyüğü) denilmektedir.

 Hoca Ahmet Yesevî, dinî, ahlaki öğütleri, peygamber ailesine olan sevgisini, dünya zevkleri ve düşkünlüğünün zararlarını, hikmetler halinde mantık gücü ve iman kuvvetiyle yaymıştır. Divanı Hikmet isimli bir eseri mevcuttur. Hoca Ahmet Yesevî 120 yıl yaşamış ve 1166 yılında vefat etmiştir.

Ahî Evran 

Anadolu’da esnaflar arası Ahilik (kardeşlik) teşkilatının kurucusudur. 1171 yılında İran’ın Batı Azerbaycan tarafında bulunan Hoy kasabasında doğmuştur. Asıl adı Mahmut b. Ahmet el Hoyi’dir.

Ahî Evran zamanının büyük alimi Fahrettin Razi’nin derslerine devam edip fen ilimlerini ve dinî ilimleri öğrenmiştir. Hoca Ahmet Yesevî’nin talebelerinin derslerine devam ederek de tasavvuf dersleri aldı. Ayrıca Sühreverdi’nin derslerinde de bulunmuştur. Daha sonra Muhyiddin İbni Arâbî ve Hocası Evhadüddîn ile Anadolu’ya geldi.Anadolu’nun çeşitli şehirlerini dolaşan Ahî Evran yaptığı vaazlarla halkı aydınlatmış, özellikle esnafa İslam’ı anlatarak nasihatlerde bulunmuştur. Daha sonra Kayseri’ye yerleşen Ahî Evran debbağlık(dericilik) yapmıştır. Esnaf tarafından çok sevgi ve saygı gösterilen Ahî Evran, esnaşar arasında Ahilik teşkilatını kurdu.

Nüfusu yoğun yerleşim yerlerinde esnaşarın sohbet edecekleri, görüş alışverişinde bulunacakları misafirlerin konaklayabileceği dergahların kurulmasını sağladı. Talebeleri de gittikleri yerde Ahilik teşkilatlanmasına önem verdiler. Moğolların Anadolu’yu istilasında Kayseri’yi, Ahî teşkilatı milis kuvvetler olarak savunmuştur. Ahî Evran Kayseri’nin Moğollar’ın eline geçmesiyle beş yıl tutuklu kalmıştır. Serbest kalınca önce Denizli, sonra da Konya’ya gitti. Oradan da Kırşehir’in Gülşehir ilçesine yerleşti. Burada halkı aydınlatıcı vaaz ve nasihatlerde bulundu. Dünya malına ehemmiyet vermeyişi ve ahlakının güzelliği halkta kendisine karşı bağlılık ve saygıyı artırdı. Ahî Evran’ın halk üzerinde nüfuzunun artmasından rahatsız olan çevrelerce 1262 yılında şehid edilmiştir.

Eserlerinden bazıları: Metaliu’l-İman, Menahic-i Seyfi ve Mürşidü’l- Kifaye’dir.

Hacı Bektaş Veli 

Hacı Bektaş Veli (1281-1338)

Asıl adı Seyyid Muhammed b. İbrahim Ata’dır. Horasan’ın Nişabur şehrinde doğdu. Eğitimini Hoca Ahmet Yesevî’nin talebelerinden Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı. Eğitimini tamamladıktan sonra Anadolu’ya gelen ve çeşitli yerlerini dolaşan Hacı Bektaş Veli Nevşehir’in Hacı Bektaş ilçesine yerleşti. Burada halkı irşat edici çalışmalar yaptı, talebeler yetiştirdi. Kendisinin de üyesi olduğu “ahilik teşkilatı” ile önemli hizmetlerde bulunan Hacı Bektaş Veli, kurulma aşamasında olan Osmanlı Devleti sultanlarından da sevgi ve hürmet gördü. Osmanlıların kuruluş aşamasında sağlam temeller üzerine oturmasında büyük hizmetleri oldu. Orhan Bey zamanında kurulan yeniçeri ordusunun ve yeniçeriliğin piri, manevi üstadı olarak bilindi. Bu durum halk ile yeniçeriler arasındaki bağı güçlendirdi. Hacı Bektaş Veli’nin Makalât adlı Arapça bir eseri vardır. Makalât incelendiğinde Hacı Bektaş Veli’nin İslam dinînin emir ve yasaklarına sıkı sıkıya bağlılığı gözlenir. O İslam’a uymayan davranışlara şiddetle karşı çıkmıştır.

Hacı Bektaş Veli’nin sohbetlerine katılıp ona bağlananlara tasavvuftaki usule göre “Bektaşi” denilmiştir. Hacı Bektaş Veli 1338’de vefat etmiştir.

Mevlânâ 

Mevlânâ (1200-1207) tarihleri arasında Horasan’ın Belh şehrinde doğdu. Soylu bir aileden geliyordu. Babası Sultan Velet en büyük İslam alimlerinden biridir. Belh şehrinde Sultan’ul-Ulema (alimlerin sultanı) diye isimlendirilmiştir. Bilinmeyen bir sebeple Belh’ten ayrılan Sultan Velet; oğlu Celaleddin, ailesi ve öğrencilerinden oluşan bir kafileyle uzun bir yolculuktan sonra Anadolu’ya geldi. Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri ve Niğde’de konakladı. Karaman’a yerleşti. Oğlu Mevlânâ Celaleddin, burada Gevher hatunla evlendi.

Mevlânâ babasının müderrisliğini yaptığı Karaman Medresesi’nde yetişip sayılı alimlerden biri olmuştu. 1228’de Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın daveti üzerine Konya’ya yerleşti. Babasına bağlı olanlar babasının ölümüyle Mevlânâ’nın etrafında toplanmaya başladılar. Seyyid Burhaneddin’den tasavvuf ilmini de tamamlayan Mevlânâ Konya’nın odağı olan bir müderris haline gelmişti. Mevlânâ sohbet ve vaazlarıyla halkı aydınlatma faaliyetlerinde bulunurken Şemsi Tebrizi ile karşılaşmıştır. Bu Mevlânâ’nın hayatında bir dönüm noktasıdır. Şemsi Tebrizi’nin coşkun ve cezbeli hali Mevlânâ’yı etkilemiştir. Coşkulu bir mutasavvıf olan Şems, Allah aşkı yolunda Mevlânâ’nın mürşidi olmuştur. Mevlânâ Celaleddin bütün çağlara tuttuğu hoşgörü, neşe ve umut meşalesi gibi; yüce kişiliği ile kendi çağını da aydınlatmış bir alimdir. Zamanının Anadolu insanı ve İslam dünyası ona bir maneviyat sultanı gözüyle bakarlardı.

O kimsesizlerin sığınağı, her düşüncenin ve medeni cesaretin barınağı idi.Sohbetlerinde ney, rebab ve santur çaldırıyor, sema ediyor, her türlü meclislere katılıyordu.  Mevlânâ 1273 yılında vefat etmiştir. Başlıca eserleri: Mesnevi, Divan-ı Kebir, Mektubât, Mecalis-i Seb’a ve Fihi mafih’dir.

Yunus Emre 

Yunus Emre (1240-1241) (1329-1334)

82 yıl ömür süren Yunus Emre’nin doğum ve ölüm tarihleri tam olarak tespit edilememiştir. O’nun menkıbeleşen hayatı şöyledir. Hacı Bektaş Veli, Horasan’dan Rum’(Anadolu)a gelince ünü her tarafa yayıldı. O tarihlerde Yunus Sivrihisar’a bağlı Sarı köy’de yaşamakta ve çiftçilikle uğraşmaktaydı. Yunus’un yaşadığı civarda kıtlık yaşanmaktaydı. Yunus erenlerin güzel vasıflarını duymuş, öküzüne alıç yükleyip Hacı Bektaş Velinin huzuruna vardı ve buğday istedi. Bir süre orada kaldı. “Sorun bakalım ne ister, buğday mı nefes mi?” sorusuna: “Bana buğday gerek” cevabını verdi. Soru tekrarlanmasına rağmen buğdayda ısrar etti. Yolda kendi kendine “ Ne olmayacak iş ettim, gafil oldum. Şimdi buğday belli bir süre sonra tükenir, nefes ise ölünceye kadar tükenmez” diyerek pişman oldu. Tekrar geri dönen Yunus nefes istedi. “O şimdiden sonra olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye verdik, varsın nasibini O’ndan alsın” cevabını alan Yunus, Tapduk Emre’yi buldu ve hizmete başladı. 40 yıla yakın dergaha odun taşıyan Yunus’a Tapduk Emre:”Yunus, vakit oldu. O hazinenin kilidini açtık, nasibini alıverdin…” sözleriyle icazet almış oldu.

Yunus Emre’yle ilgili anlatılan menkıbeler de O’nun tasavvufta önemli bir mertebeye sahip olduğu anlaşılır. Allah aşkı, peygamber sevgisi ile dolup taşan Yunus’un bu durumu şiirlerinde göze çarpar. Şiirlerini Türkçe yazmıştır. Türk insanı tarafından çok sevilmiştir. Nerede öldüğü ve mezarının nerede olduğu hakkında ihtilaşar vardır. Yunus Emre’nin Divan ve Risalet’ün-Nushiyye olmak üzere iki eseri vardır.

Hacı Bayram Veli 

1352- 1429 yılları arasında yaşamış olan Türk mutasavvıfıdır. Asıl adı Numan olan Hacı Bayram Veli, Ankara yakınlarındaki Solfasol köyünde doğdu. Çiftçilik yapan babası okuma eğiliminde olan Numan’ı Ankara’daki Kara Medrese’ye verdi. Burayı bitirince Bursa’ya gidip bir sürede orada eğitim gören Numan, Ankara’ya dönüp vaaz ve irşatlarda bulundu. Ününü duyan Şeyh Hamidüddin O’nu Kayseri’ye çağırdı. Numan ondan tasavvufla ilgili dersler aldı. Şeyhi ona Bayram adını verdi. Tasavvufla ilgili düşüncelerinin bir kısım insanlarca anlaşılamamasından kendisine kuşkuyla bakıldı. Bunun üzerine Sultan II. Murat onu Edirne’ye getirtti. Sultan, Hacı Bayram Veli’nin bilgisinin derinliği, yüreğinin arınmışlığı karşısında duygulanarak, söylenenlere itibar etmedi. O’nu önce Ankara’daki Kara Medrese’ye sonra da Bursa Medrese’sine Müderris olarak atadı. Hacı Bayram, Şeyh Hamidüddin’in ölümünden sonra müderrisliği bıraktı. Hayatını çevresinde toplananları yetiştirmekle geçirdi. Hacı Bayram Veli’nin tasavvufla ilgili görüşleri kendinden sonra gelenlerce belli bir sistem olarak benimsenen, Bayramîlik’te son biçimini almıştır. 1429 yılında vefat eden Hacı Bayram Veli’nin mezarı Ankara Ulus’taki Hacı Bayram camisinin yanındadır.

Hacı Bayram Veli, insanı Allah’a yaklaştırma amacına yönelik irşat ve faaliyetlerde bulunarak, halkın manevi dinamiklerinden biri olmuştur.

 

 
 
Z i Y A R E T C i - D E F T E R i
orhanyildiz.tr.gg
A N A - S A Y F A Y A - G i T
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol