İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  TiYATRO
 


TİYATRO

Yaşamdaki olayları sahnede canlandırma sanatına tiyatro denir. Drama, ya da tiyatro eseri, olayları oluş halinde gösterir. Bu bakımdan tiyatro, konuşma ve eyleme dayanan bir gösteri sanatı olarak da tanımlanabilir. Tiyatro eserlerinde olaylar yazarın ağzından anlatılmaz, eserdeki kişiler tarafından doğrudan doğruya söylenir ve yapılır.

İnsan yaşamının sahnede canlandırılmasına ti­yatro denir, Tiyatroda olaylar “olurken” gösterilir. Tümüyle konuşma ve harekete dayalı bir gösteri sanatıdır. Olay, yazarca anlatılmaz, kişi tarafından doğrudan doğruya söylenir ve canlandırılır. Kişiler ve olay olmak üzere iki temel öğesi vardır. Tiyatro yazarı, kişileri konuşturarak kişilikleri çi­zer ve olayı anlatır.

Tiyatroda perde ve sahne olmak üzere iki bö­lüm vardır: Perde, konunun ana parçalarından her biridir. Sahne ise, her perdede kişilerin girip çıkmasıyla oluşan küçük bölümlerdir. Tiyatroda konuşma türleri de adlandırılmıştır: Diyalog, kişilerin karşılıklı; monolog kişinin tek başına konuşmasıdır. Tirad, kişilerin birbirlerine karşı söyledikleri uzun ve coşkulu sözlerdir. Klasik tiyatroda; trajedi, komedi ve dram olmak üzere üç tür vardır.

TİYATRONUN KÖKENİ

Tiyatro da başka sanatlar gibi dinsel törenlerden doğmuş, sonra dinden bağımsızlaşarak sanatlaşmıştır. Kökeninde, ilkel insanın doğa olaylarını kendi bedensel hareketleriyle simgesel olarak temsil etme çabaları yatar. Avrupa’da Üst Paleolitik Çağdan (İ.Ö 40-10 bin yıl önce) kalma mağara resimlerinde, ellerine ve yüzlerine hayvan postları geçirmiş insanların ritmik hareketler yaptığı görülmektedir. Bunlar, maske ve köstüm kullanımının, dolayısıyla tiyatronun ilk örneği sayılır. Maske, kişinin kendi kimliğinin aşarak başka kimlikleri ve daha genel varlık biçimlerini temsil etmesinin en etkin yollarından biridir.

İlkel toplulukların animist inançlarına göre, yinelenen doğal olayların ruhları, kişilikleri vardı; bu kişiler, sonradan tapınma nesnelerine, tanrılara dönüştü.

İnsanlar, belli zamanlarda yapılan törenlerde bu tanrıları temsil eden maskelere bürünerek kendi yaşamlarını etkileyen doğa olayları üzerinde denetim kurmaya çalıştılar. Yağmur yağdırmak ya da avda başarılı olmak için yapılan törenler danslar, Kurallı oyunun ilk örneğiydi. Eski inançların hemen hepsi görülen “ölme ve yeniden dirilme” teması da, insanlara verdiği kılık değiştirme ve kişileştirme olanaklarıyla, tiyatronun çıkış noktalarından biriydi. Mevsimlerin dönüşü, kışın bahara dönüşmesi gibi yinelenen doğa olayları, eski yılı temsil eden kralın yeni yılın kralın karşısında yenik düştüğü bir törensel boğuşmayla temsil ediliyordu.

Başlangıçta canlı insanların kurban edildiği bu boğuşma ve ölümler zamanla simgeleşti ve iki ayrı gücün çatışması da yerini tek bir gücün ölüm ve yeniden dirilme törenine bıraktı.
Bazı başka kuramlara göre ise tiyatronun kaynağı şamanist inançlardır. Şamanist törenlerin özelliği, izleyici ya da katılımcılara, tanrısal gücün simgesi yerine kendisini göstermesiydi.

Bu törenlerde belirli kurallara uygun davranışlarla kendinden geçen şaman, öte dünya ile bu dünya arasında bir aracı rolü üstlenmektedir.

Tiyatro, bugün de kökenindeki bu iki eğilimin izlerini taşır, bu iki eğilim arasındaki gerilimden güç alır: Bir yanda doğa güçlerini simgesel olarak canlandırma, temsil etme işlevi; öte yanda, doğaüstü güçlerin görünmesine aracılık etme işlevi.
Doğaya öykünme kuramına göre, tiyatronun en önemli öğesi kılık değiştirmedir.

TİYATRONUN ÖĞELERİ

Bir tiyatro eserinde iki temel öğe vardır:
a) Tiyatroda Olay:
Her tiyatro eserinde bir olay ya da olaylar zinciri vardır. Bu olaylar eyleme dönüşmüş tutkular, özlemler, düşler ve isteklerdir. Her oyunda dramatik eylem, bir anadüşünceye, bir duyguya dayanır. Sözgelimi, Shakespeare’nin Kral Lear adlı tiyatro eserindeki olaylarla okuyucuya iletilmek istenen düşünce şudur: “Güzel ve parlak sözlere inanış, körü körüne güven, en güçlü kişileri bile yıkıma götürür.” Oyunda, Kral Lear kızlarının yaldızlı sözlerine inanarak onlarla iktidarı paylaşır. Kızları da devleti ele geçirince babalarını saraydan kovarlar. Bunun üzerine Kral Lear, doğru sözlü olduğu, gerçekleri yüzüne karşı söylediği için mirasından yoksun bıraktığı kızının yanına sığınır. Kızlarının aldatıcı sözlerine kanarak yitirdiklerini düşünür ve sonunda çıldırır. Böylece bir dizi dramatik olay ortaya çıkar.
b) Tiyatroda Kişiler:
Tiyatro eserlerinde olaylar bir savaşımdan (mücadeleden) doğar. Bu savaşımda farklı güçler karşı karşıya gelir. Oyun da böylece yeni boyutlar kazanır. Olayların ortaya çıkışında etken olan varlıklara oyunun kişileri denir. Tiyatronun amacı insan ve toplum yaşamını anlatmak olduğuna göre insansız bir tiyatro düşünülemeyeceği açıktır. Romanda olduğu gibi, tiyatroda da yazar tipleş-tirme ya da karakter çizme yöntemine başvurabilir.
Tiyatro eserlerinde olay ve kişiler gibi temel öğeler yanında dekor, giysi ve ışık gibi yardımcı öğeler de bulunur.
Bir tiyatro eseri serim (başlangıç), düğüm (gelişim) ve çözüm (sonuç) gibi bölümlerden oluşur.

TİYATRO BİÇİMLERİ

Tiyatro türünün başlıca biçimleri şunlardır:

a) Benzetmeci Tiyatro :

Sahnede gösterilenlerin gerçek yaşamdan farklı olmadığını anlatan tiyatro eserleri, benzetmeci tiyatronun örnekleridir. Bu tür tiyatronun amacı, seyircileri sahnede gördüklerinin bir oyun olmadığı, yaşamlarından bir kesit olduğu düşüncesine götürmektir. Benzetmeci tiyatro, seyirciyi böylece yanıltmak ister. Oyuncular, sahnede rol yaparken sanki hiç seyirci yokmuş gibi davranırlar. Oyunun bitiminde de ortada gözükmeyerek seyircide uyandırdıkları etkinin sürüp gitmesini düşünürler.

b) Göstermeci Tiyatro :

Bu tiyatro biçimi benzetmeci tiyatroya karşıt bir anlayışla geliştirilmiştir. Göstermeci tiyatroda sahnede gösterilenlere aldanmamak gerektiği, bunun bir oyundan ibaret olduğu vurgulanır. Sahne ile seyirci arasında yakın bir diyalog vardır. Oyuncular zaman zaman seyircilere seslenirler ve sahnede gösterilenlerin bir oyundan ibaret olduğunu hatırlatırlar. Türk halk tiyatrosundaki ortaoyunu, göstermeci tiyatronun tipik bir örneğidir.

c) Epik Tiyatro:

Ünlü Alman oyun yazarı Bertold Brecht tarafından ortaya konulan epik tiyatro, göstermeci tiyatronun geliştirilmiş biçimidir. Bu tür tiyatroda amaç, seyirciyi sahneye iyice yabancılaştırmaktır. Oyundaki olaylar arasında bir bütünlük yoktur.

Olaylar, durumlar parça parça verilir; arada bir şarkılar, türküler söylenir, anlatıcılar devreye girer. Seyirci tam bir gözlemci olarak kalır. Acı duymak, sevinmek, coşkulanmak yerine durumlar üzerinde düşünür; kendisini ve olayları nasıl değiştirebileceğini anlamaya çalışır.
Brecht’in “halkçı tiyatro” adını verdiği epik tiyatro, sahneyi bir ideolojinin propaganda aracı olarak kullanır; seyircilerin kalbine değil, kafasına seslenir. Bizde, Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” adlı oyunu ilk epik tiyatro denemesidir.

 

TİYATRO TÜRLERİ

Tiyatro türlerini ilk sınıflandıran kişi Aristoteles’tir. Aristoteles Poetika adlı eserinde komedya ve tragedyadan ilk kez bahsetmiştir.
Tarihsel gelişim süreci içinde tiyatroyu üç bölümde inceleyebiliriz:

1. Tragedya (Trajedi)

2. Komedya (Komedi)

3.Dram

 

TRAGEDYA (TRAJEDİ)

Kendine özgü sıkı kuralları vardır. Seyircide kor­ku ve acıma gibi duygular uyandırır. Böylece ruhun tutkulardan temizlenmesi hedeflenir, ilk kez M.ö 6.yüzyılda Yunan edebiyatı’nda görülmüştür.
Tragedya, eski Yunan edebiyatının ve Latin edebiyatının taklit edildiği ve Klasisizmin etkili olduğu 17. yüzyılda, özellikle Fransa’da yeniden canlanmış ve 19. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.

 

TRAGEDYANIN ÖZELLİKLERİ

Trajedinin özellikleri şunlardır:

1. Koro, trajedinin temel öğesidir. Halkı temsil eder, eyleme karışmaz. Kentin yaşlıları ya da kadınlarından oluşur. İnsanlara öğüt verir, yol gösterirler. Konular mitoloji ya da tarihten alınır.
2. Erdeme ve ahlaka değer verilir.
3. Kahramanları, sıradan insanlardan değil; doğa üstü varlıklar ( Tanrılar, Tanrıçalar…), yüksek tabakadan kişilerden ( kral, soylular) oluşturu­lur.
4. Eser, baştan sona kadar ciddi bir hava içinde geçer.
5. Acı veren; vurma, yaralama, öldürme gibi olaylar sahnede seyirciye gösterilmez. Yalnızca bu olayların öyküsü anlatılır.
6. Sahnede basit ve sıradan bir üslup kullanılmaz.
7. Kaba saba sözlere yer verilmez. 3 Şiir biçiminde yazıiır
9. Sahnede üç birlik kuralına ( yer.zaman, olay) uyulur.
10.
Trajedi birbiri ardından süren diyolog ve koro bölümlerinden oluşur,
11. Korolar Ürik, diyologiar dramatik bölümlerdir.
12. Koralar şarkı ve danstan oluşur.
13. Trajedi bir bütün halinde aralıksız oynanır. Korolar,
dramatik bölümlerin arasında perde a-raiannı gösterir.

KOMEDYA (KOMEDİ)

Olayların, insanların, durumların gülünç yanları­nı ortaya koyan komedya, insanları güldürürken düşündürmeyi hedefler. Edebiyatta toplumsal bozukluklar, kişisel zaaflar komedi yoluyla ortaya konur.

Komedya kelimesini Comos +Oidia kelimeleri meydana getirmiştir. Comos; halk, cümbüş vs.anlamına, Oidia ise ezgi anlamına gelir. Olayların ve insanların komik yanlarını ortaya koyan oyun türüne komedya denir. Bu tür de, tragedya gibi, şarap tanrısı Dionysos adına yapılan törenlerden doğmuştur. İnsanların bir takım olaylar karşısında verdiği bazı tepkilerin ve duyguların tarihsel süreç içinde güncel yaşama yansıması komedyanın kaynağıdır.

KOMEDYANIN NÖZELLİKLERİ

Komedyanın özellikleri şunlardır:
1. Konular günlük yaşamdan seçilir.
2.
Komedya‘da kahramanlar genellikle halktan kişilerdir.
3. Olaylar çirkin ya da acılı olsa da sahnede se­yirciye gösterilir.
4. Anlatımda soyluluk aranmaz. Sahnede kaba saba sözlere de yer verilebilir.
5.
Trajediler gibi kora ve diyolog bölümlerinden oluşur.
6. Üç birlik kuralına uyulur.
7. Şiir biçiminde yazılır.
8.
Komedinin karakter komedisi, töre komedisi ve entrika komedisi olmak üzere üç türü vardır.

 

KOMEDYA TÜRLERİ

A)Karakter Komedyası:

İnsanların karakterlerinin ve kişiliklerinin aksak ve gülünç taraflarını gösteren komedi çeşitidir. Bu tür komedyanın en tanınmış örnekleri şunlardır:

Tartuffe (Moliere), Cimri, Venedik Taciri (Shakespeare)

B) Töre Komedyası:

İnsanların gülünç ve aksak yanlarını, gelenek-göreneklerin ve törelerin bozuk taraflarını anlatan komedya türlerindendir. Aşağıda verilen eserler bu türün en önemli örenkleridir:

Şair Evlenmesi (Şinasi), Gülünç Kibarlar (Moliere), Eşek Arıları (Aristophanes), Müfettiş (Gogol)

c) Entrika Komedyası:

Günlük yaşamda yaşanan olayları merak uyandıracak ve insanları şaşırtacak biçimde anlatan tiyatro çeşitidir.

DRAM

18.asırdan sonra, trajedi (tragedya) ve komedinin (komedya) dışında üçüncü bir tiyatro türü olarak çıkmıştır. İnsan yaşamını çirkin ve güzel yanlarıyla ortaya koymak amacıyla ortaya çıktı. Bu tiyatro türü, Romantizm döneminde doğduktan sonra, her dönemde varlığını sürdürdü.

Başlıca Özellikleri şunlardır:

1. Kahramanlar her ekonomik katmandan seçile­bilir.
2. Hem acıklı hem de güldürücü olaylar, bir arada bulunabilir.
3. Üç birlik kuralına uyma zorunluğu yoktur.
4. Şiir biçiminde ya da düzyazıyla yazılabilir.
5. Olay,
tarihten ya da günlük yaşamdan alınabilir.
6. Perde sayısı, yazarın isteğine bağlıdır.

Burjuva Dramı

Fransız filozofu Diderot (1713-1784)’un tragedyaya karşı çıkmasıyla ortaya çıkmıştır. Burjuva dramında günlük olayları işlemek, orta sınıfa seslenmek, güzel İle faydalıyı göstermek, ahlakçı görüşü vurgulamak ve günlük yaşayışın doğal dili olan nesir ile yazmak başlıca amaçlar olmuştur.

Romantik Dram

Tragedyanın belli kurallarını yıkmak amacı gütmüştür. 19. yüzyılın ilk yarısında Romantizm akımıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Romantizmle birlikte edebiyatın her dalında başlayan isyan hareketi tiyatro alanında ürününü dram olarak vermiştir. İngiliz oyun yazarı Shakespeare’ın ilk örneklerini verdiği bu tür, Alman edebiyatında Goethe, Schiller gibi sanatçıların ilgisini kazanmıştır. Romantik dramın ilkelerini ilk kez Fransız sanatçı Victor Hugo, Cromvvell (1827) adlı oyununun önsözünde ortaya koymuştur.


Romantik Dramın Özellikleri:

*Oyunda acıklı ve gülünç olaylar bir arada verilebilir.

*Olaylar tarihten ya da günlük hayattan alınabilir.

*Nazım ya da nesir biçiminde yazılabilir.

*Kahramanlar her tabakadan seçilebilir.

*Acı veren olaylar sahnede gösterilebilir.

 

*Perde sayısı yazarın isteğine bağlıdır.

*Yerli hayata ve ulusal konulara önem verilir.

*Klasik tiyatronun “zamanda ve mekanda birlik” kuralına uyma zorunluluğu yoktur.


Çağdaş (Modern) Dram


Romantizm akımının etkili olduğu dönemlerden sonra da biçim ve içerik değişiklikleriyle yeni boyutlar kazanmış ve günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Günümüzde değişik görüşlerin ve akımların doğrultusunda dramlar yazılmakta ve bunlar çağdaş dram içerisinde değerlendirilmektedir.

 

TÜRK TİYATROSU

Türk Tiyatrosu aslında, Türklerin Asya’da yaşadıkları dönemlerin bazı törenlerinde ilkel taklit gösterileriyle başlayan tiyatrodur. Türkler’in Anadolu’yy fethetmeleri, İstanbul’u almaları ve İstanbul’u başkent yapmaları ile tiyatro sanatının gelişmesi daha da hızlanmıştır. Türk Tiyatrosunun gelişmesiyle birlikte, tiyatromuz geleneksel tiyatro ve batı etkisi altında gelişen tiyatro olarak iki ana gruba ayrılmıştır.

 

Geleneksel Türk Tiyatrosu

Türklerin tiyatrosu yüzyıldan fazla bir süredir, kendi sorunlarını, kendi insanını, kendine özgü tarzıyla ve rengiyle seyircisine aktaracak bir biçem arayışı içindedir.
Tanzimat dönemiyle birlikte batılılaşma yanlılarının katı bir biçimde reddettiği ,karşısına aldığı ve imparatorluğun içinde bulunduğu yozlaşmanın birer belirtisi olarak yorumladığı ‘kukla’, ‘
ortaoyunu’, ‘karagöz’, ‘meddah’ , ‘çengi’ gibi geleneksel seyirlik tiyatrolarımız, bu güçlü reddetme karşısında, bir değişim süreci içerisinde son zamanlarını yaşadılar.

Çoğunlukla İstanbul’da ortaya çıkan bu geleneksel Türk tiyatrosu sanatımızdaki bu susuş öyle hızla oluştu ki, zaten yazılı metine dayanmak alışkanlığı olmayan bu gösterilerden yola çıkarak yeni bir biçem bileşimine yönelmek isten genç kuşak sanatçıları için, değil otantik bir biçimde yaşatılan bir örneği izleyip incelemek; Eski ustalarla konuşup bilgi alışverişinde bulunma olanağı bile kalmamıştır. Kaybolan bu sanatlar üzerine toplanan belgeleri, malzemeleri, film, fotoğraf, video, ses kaydı gibi yöntemlerle saptanan bilgileri bir araya getiren bir ‘Geleneksel Seyirlik Sanatları Müzesi’ hala kurulmamıştır.

Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun seyirlik oyunlarını inceleyelim.

 

Karagöz

Seyirlik halk oyunlarındandır. Bir gölge oyunu olan türün başlıca kahramanı olan Karagöz cahii halk tipini; Hacivat ise aydın ya da yarı aydın tipi temsil eder.

Deriden kesilen ve “tasvir” denen birtakım bi­çimlerin, arkadan ışıklandırılmış beyaz bir perdeye yansıtılması temeline dayanır.

Bu oyununun kökeni ve Karagöz ile Hacivat’ın kim oldukları konusunda farklı görüşler vardır. Rivayettlere göre Karagöz, Trakyalı bir demirci ustasıdır ve bir cami yapımında Bursa’da, caminin ustabaşısı Hacı İvaz (Hacivat) ile tanışır ve kısa bir süre sonra aralarında eğlenceli bir söyleşi başlar. Bu söy-leyişiye öteki kişiler de katılır. Durumu öğrenen Orhan Gazi, Karagöz’ü idam ettirir; Hacivat ise hacca giderken eşkıyalar tarafından öldürülür. Bu olaydan sonra pişman olan Orhan Gazi, Şeyh Küşteri’ye Hacivat ile Karagöz arasındaki gülünç söyleşi ve olayları perdeye aktarmasını söyler. Karagöz ile Hacivat oyunu 17. yüzyıldan Osmanlının son zamanlarına dek Türkiye’de çok yaygınlaşmıştır.

Karag öz Oyununun Özellikleri:

* İslamiyeti kabul eden Osmanlı toplumunun dilini, inançlarını, siyasal ve sosyal olaylara bakışını, gelenek – görenek ve zanaatlarını, yansıtan zengin bir kaynaktır.

* Karagöz oyunundaki metinler halkın ortak malıdır. Olayları kimin düzenlediği belli değildir.

* Oyundaki konuların sözlerini, her oyuncu, oyun anında kendine göre ayarlar. Dolayısıyla oyunun önceden hazırlanmış bir metni yoktur, oyun doğaçlamaya dayalıdır.

* Karagöz oyunu; başlangıç (Hacivat’ın sahneye gelişi), muhavere (Karagöz’le Haciva-tın karşılıklı konuşması), fasıl (asıl konu) ve bitiş (perdeden çekilme) gibi dört bölümden oluşur.

* Oyunda Karagöz, cahil halk tipini, Hacivat ise aydın kişileri temsil eder.

* Oyunda her meslek, yöre ve sınıftan insan rol alır; herkes kendi şivesiyle konuşur. Bu kişilerden bazıları şunlardır: Çelebi (genç bir mirasyedi), Beberuhi (cüce ve aptal), Tuzsuz Deli Bekir (sarhoş), Efe (zorba), Zenne (kadın), Kayserili (pastırmacı), Arnavut (bahçıvan), Acem (zengin), Yahudi (bezirgan)., vb.

 

Ortaoyunu

Ortaoyunu, etrafı seyircilerle kuşatılmış ve sahne olarak kabul edilen bir alanda oynanan bir güldürü oyunudur. Bu oyun da birçok yönden Karagöz’e benzer.

Karagöz’de olduğu gibi tuluata (doğaçlamaya ) dayalıdır. Yazılı bir metne bağlı kalınmaz. Seyirci­lerle çevrilmiş bir alanda oynanır. En önemli kişileri Kavuklu ve Pişekar‘dır.
Yanlış anlamalar, şive taklitleri söz oyunları, ha­zır cevaplık başlıca güldürü öğeleridir.

Ortaoyununun Özellikleri:

* Bu oyun türü Halkın ortak malıdır yani anonimdir.

* Oyuncular oyunda doğaçlama konuşur, dolayısıyla yazılı bir metne dayanmaz.

* Yanlış anlamalara, karşılıklı konuşmalara, ve özellikle şive taklitlerine dayalıdır.

* Oyunda müzik de önemli yer tutar.

* Oyunda dekor yok denilebilir.

* Ana kahramanları Pişekar ile Kavuklu‘dur. (Pişekar, Hacivat‘ın; Kavuklu Karagöz’ün benzeridir.)

* Ortaoyununda farklı çevre ve değişik ulustan insanlar yer alır.

* Karagöz oyunu gibi Ortaoyunu da “başlangıç”, “muhavere”, “fasıl”,”bitiş” kısımlarından meydana gelir.

 

Meddah

Tek kişilik gösteridir. Meddah, öyküler anlatır­ken, öykülerde yer alan kişilerin de taklitlerini yapar. Olabildiğince, onların kılığına bürünür. Meddah öykülerinde konuşma dili kullanılır.

Anlatımı nesir şeklindedir. Konuları normal kişilerin başından geçen olaylardır. Meddah, hikayesini anlatmak için dinleyicilerden daha yüksek bir yere konmuş sandalyeye oturur, eline bir uzun bir baston alır, omzuna da büyükçe bir mendil koyar. Hemen ardından ses ve şive taklitlerine dayalı hikayesini anlatmaya başlar.

 
 
 
Z i Y A R E T C i - D E F T E R i
orhanyildiz.tr.gg
A N A - S A Y F A Y A - G i T
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol