DİLİN KÜLTÜR VE MİLLET VARLIĞI İÇİNDEKİ YERİ
Dil ile sosyal yapı ve o sosyal yapıyı oluşturan millet arasındaki bu sıkı bağlantı, ister istemez dil-kültür ilişkisini ortaya çıkarmaktadır.
Bir toplumun sözlü ve yazılı bütün kültür değerleri dile aktarıldığı için, dil sosyal yapının ve kültürün sadık bir aynası durumundadır. Bir şair duygu ve düşüncelerini kendi toplumunun fertlerine ancak dili ile ulaştırabilir. Bir yazar, bir bilim adamı,bir düşünür, örüşlerim kendi dışına ve ilgili çevrelere dil yolu ile aktarabilir.
Yeni buluşlar ifadelerini dil ile gerçekleştirebilir. Bir tiyatro sanatçısı mimik ve jestlerine dilini eklemeden oyunculuğunu gösteremez. Geçmiş yüzyıllar Anadolu'sunun dünya görüşü Yunus'un ilahilerinde, Türk halkının bayrakta sembolleşen vatan sevgisi Mehmet Akif'in İstiklal Marşı'nda, Millî Mücadele ruhu Mehmet EMİN'in manzumelerinde ve bu dönemi işleyen romanlarda, İstanbul'un güzellikleri ve tarihi havası, İstanbul halkının gelenek ve görenekleri Yahya KEMAL'in şiirlerinde, Hüseyin Rahmi GÜRPINAR'ın ve Ahmet Hamdi TANPİNAR'ın romanlarında, Anadolu halkının yaşayış ve davranışları Yakup KADRİ'nin eserlerinde sergilenmiş ve işlenmiştir.
Türk milletinin gelenekleri, folkloru, yüzlerce yıllık hayat tecrübelerinin sonuçları, veciz ifadesini atasözlerinde bulmuştur. Destanlar, toplum ve millet varlığını büyük çapta etkilemiş şahıs ve olayların günümüze kadar uzanmış canlı tablolarıdır. Deyimler,Türk mantığının ve dil felsefesinin sembolleridir. Bunların dışında, dil. günlük yaşayışımızda da bize aracılık eden, sosyal bağlantımızı düzenleyen bir araçtır. Hayatımızın her safhasında bizimle birlikte ve iç içedir.
Görülüyor ki,kültürle ilgili her türlü yaşayış ve davranış tarzı, ifadesini hemen hemen bütünüyle dille gerçekleştirebilmektedir. Dolayısıyla da maddî ve manevî kültürün sınırları içine giren bütün kavram ve kelimeler dilin içinde, dilin sözlüğünde yer almaktadır. Bu bakımdan, dil, kültürün ilk ve temel öğesidir; en değerli hazinesidir. Bu niteliği dolayısıyla, milletleri birbirinden ayıran özelliklerin de en önemlisidir.
Dil bir milletin evreni kendisine göre seslendirmesi, kainatı ve hayatı kendisine göre adlandırması ve ona kendi damgasını vurmasıdır. Bu durumu dolayısıyla dil, aynı zamanda topluma biçim veren bir sistemdir. Bir toplumda yaşayan insanlar, çevrelerindeki dünyayı, gerçekte olduğu gibi değil, kendi dillerinin kendilerine sunduğu biçimde görmektedirler. İngiliz filozofu F. Bacon. bu görüşü, aklı yöneten şeyin gerçekten dilin kendisi olduğu şeklinde ifade etmiştir. Ünlü dilbilimci Wilhelm von Humboldt da bu gerçeği 'İnsanlar bu dünyada ana dillerinin dünyayı kendilerine sunduğu biçimde yaşamaktadırlar." şeklinde dile getirmiştir. Günümüz antropolog dilcilerinden E. Sapir ve onun yolunda yürüyen B. L. Whore da aynı görüştedir.
Onlara göre, kişilerin ve toplumların nesnelere ve olaylara değişik çıdan bakıp kavramaları dolayısıyla,her dil gerçeği ayrı bir yönden aksettirdiği için, ayrı toplumların dünyaları da birbirinden farklıdır. Bu da demektir ki dil,her toplumun içinde yaşadığı şartlara göre ayarlanmaktadır. Her toplumun kendine mahsus bir yaşama düzeni olduğundan, diller de toplumların bu yaşama düzenine uygun birer konuşma ve anlaşma düzenine sahiptirler. Bundan dolayı, bir toplumun dil davranışı, o toplumdaki yaşama düzeninin bir parçası ve ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla da dilin yapısı yaşama düzeninin yapısına koşut olarak yol almaktadır. İşte, dilin, insanların hayat karşısındaki davranış tarzlarına göre biçimlenmiş olması, onu yine kültürün ayrılmaz bir parçası olarak karşımıza çıkarıyor.
Millet, kendine özgü belirli değerler ile şekillenmiş bir toplum türü olduğundan,milleti oluşturan nitelikler dilde de kendini belli etmiştir. Genel dilbilimcilerin de belirttikleri gibi milletlerin sosyal yapılarından gelen manevî özellikleri,aydın karakterleri, millî şahsiyetleri ve kültür değerleri dilde kendini gösterdiği için, dil ile kültür arasında bu bakımdan da sıkı bir ilişki vardır. Bu da demektir ki, dil bir milletin manevî gücünün eseridir. Onun ruhunun dış görünüşüdür. W. Humboldt'un deyimi ile, "bir milletin dili ruhudur, ruhu da dilidir." Gerçekten de her dilin günlük konuşmalarından başlayarak edebî eserlerine kadar uzanan çeşitli metinlerine şöyle bir göz atılınca bile, bu manevî gücü hemen tespit etmek mümkündür.
Dil Kültürü Ve Millet - Dil Kültürü Ve Millet Arasında Nasıl Bir İlişki Vardır?
Dil ve Millet
Bugün millet denilince dilce kültürce politik ekonomik ve tarihî kader bakımından ortaklığı bulunan bunun böyle ol*duğuna inanan bunun bilincinde olan aynı topraklar üstünde yaşayan insan topluluğu anlaşılır. Dil bir milleti meydana ge*tiren öğelerin başında gelir. Dil bir toplumun fertlerini birbirine kenetleyerek onları düşünce duygu zevk mantık felsefe çıkar (menfaat) ahlâk birliği etrafında toplar topluma millet olma niteliğini kazandırmada rol oynar; millî benliği koruyarak onun yok olmasını ve başkalaşmasını önler.
Dil bir milleti meydana getiren biricik ve birinci etmen (faktör) değildir. Etmen kelimesi burada milleti meydana ge*tiren belli başlı şartlardan güçlerden etkenlerden biri an*lamındadır. Millet kavramının yukarıdaki tanımından da an*laşılacağı gibi milleti meydana getiren çeşitli etkenler vardır. Zaten dilin mi milleti milletin mi dili belirlediği konusunda ya*pılan araştırmalar herhangi birisine öncelik tanınamayacağını göstermiştir. Milletlerin karakterlerini dilin dışında belirleyen etkenler de vardır. Töreler âdetler hukuk ekonomi sanat coğrafya tarih gibi etkenler milletlerin karakterlerinin be*lirlenmesinde önemli roller oynar. Her şeyden önemlisi millet olmak millet olmanın bilincini duymaktır.
Bu bilinç belirli bir olgunluğu da gerektirir. Bu bakımdan millet yalnızca yaşayanların birliği beraberliği değildir. Yaşamış olanların yaşayacakların da bir*liği beraberliği demektir. Şarkılarla türkülerle destanlarla şiirlerle masallarla nesiller birlikte sevinir birlikte üzülür birlikte gurur duyarlar. Milletler zaman içinde tarihî bir gelişimin eseridirler. Diller de milletlerle birlikte gelişen onun ayrılmaz parçasıdır. Dil milleti oluşturan etmenleri birbirine bağlar bunlar ara*sında adetâ çimento vazifesi görür.
Milletlerin her bakımdan değişip gelişmeleri dilleriyle yakından ilgilidir. Bu ilişki üzerinde dil ve kültür konusunda du*rulacaktır.
Dil ve kültür
En genel anlamıyla kültür bir toplumun maddi ve manevi alanda ortaya koyduğu tüm eserlerdir. Toplumların yaşam biçimleri gelenek-görenekleri kullandıkları araç gereçleri inançları dili sanat anlayışı vb. kültürü oluşturur.
Toplumlar yüzyıllar boyu maddi ve manevi alanda çok değerli eserler üretmişlerdir. Bu eserler gelecek kuşaklara dil sayesinde aktarılır. Örneğin İslâmiyet’ten önceki döneme ait destan koşuk sağu savlar Orhun Yazıtları Dede Korkut Hikâyeleri Yunus Emre'nin şiirleri dil sayesinde günümüze dek yaşamışlardır. Günümüz gençleri o eserleri okuyarak o dönemle ilgili bilgi sahibi olabilirler. Bu bilgilenme dil sayesinde olmaktadır. Bu bakımdan dil önemli bir kültür taşıyıcısıdır.
Dil ve kültürün ortak yanları aşağıdaki gibidir:
· Dil ve kültür geçmiş ile gele
· cek arasında bir köprü vazifesi görür.
· Bir toplumun oluşmasında ve ayakta kalmasında ortak dil ve kültürün önemli bir payı vardır.
· Kültür ve dil bir toplumun yaşayış biçiminden önemli izler taşır.
· Kültür ve dil bir milletin en önemli ortak özelliklerinden-dir