İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Ortadogu Hunlari
 


ORTADOĞU  HUNLARI

Ortadoğu Hunları ; Ak-Hunlar
Hunlar’ın büyük kısmı Volga’dan batıya geçerken, onlardan, güneye, İran’ainen bir bölük olduğu ileri sürülen Ak Hunlar, 5. asrın ortalarına doğrukuvvetlenerek büyük devlet haline gelmişlerdir. Maalesef Hun tarihinin bu noktası iyice açıklığa kavuşmuşdeğildir. Hâkimiyetini Hazar kıyılarından Kuzey Hindistan’a, Afganistan’a, İçAsya’ya kadar genişleten bu kavim veya kavimlerin adının çeşitli vesikalarda başkabaşka şekilde kaydedilmiş olması durumu daha da karıştırmaktadır. Bu kavminHunlarla akrabalıklarının açıklığı, 520 sıralarında Çinli seyyah Song-yun’unkayıtlarından anlaşılıyor. 5. Asrın ilk yarısında Sâsânîler’le çarpışanAk-hun hükümdarına “hâkan” (Kağan) deniyordu. II. Yazdgird zamanında (438-457),İran üzerine baskılarını artırdıkları yıllarda Ak-Hunlar’ın başında enbüyük hükümdarı sayılan Kunhas (başka okuyuşlar: Kuhanaz, Huşnavaz, Ahşunvar,Aksungur. Kün-han vb.) İran iç işlerine karışarak himayesine aldığı Firuz’uSâsânî tahtına çıkarmış (459), hâkimiyetini Afganistan’a doğru genişleterekKuzey Hindistan’a dönmüş ve orada Gupta devletini dağıtmıştı (470’e doğru).

Ak-Hunlar'ın en büyük iki kabilesi Uar ve Hun kabileleri idi. Yönetimine daha çok bukabileler hakim oluyordu. 

Uar-Hun'lar, İran üzerine baskılarını arttırmış ve 358 yılında Sasanîler ilebir anlaşma yapmışlardı. Bu barış dönemi uzun bir süre, neredeyse üç kuşakboyunca devam etti. Fakat Sasanî hükümdarlığına Behram Gor gelince, Ak-Hunlartekrâr saldırıya geçtiler ve Sasanî Devleti'ni tekrar sarsmaya başladılar (427 vesonrası). Daha sonra Ak-Hunlar'ın başına Kunhas (Kün Han), Sasanîlerin (İran'ın)tahtına da II. Yazgird geçti. Kunhas İran'ın iç işlerine karışmaya ve isteklerinikabul ettirmeye başladı. Himayesine aldığı Sasanî veliahtı Firuz'u İran tahtınaçıkardı. 
Sasanîtahtına oturan Firuz, Ak-Hun Devleti'ne vergi veriyor.Ceyhun üzerindeki Tirmiz ileVasgirt bölgelerini Ak-Hunlar'a terk etmiş bulunuyordu. Ayrıca, güzel kızını daTürk hakanına vermeyi vaad etmişti. 

Kunhas sözkesilen prensesin gönderilmesini istediği zaman Firuz hileye başvurdu. Güzel bircariyeyi kendi kızı imiş gibi Kunhas'a gelin gönderdi.Fakat cariye gerçeğinanlaşılacağını sezdiği için hileyi açıkladı. Bunun üzerine Kunhas, Firuz'unsözde yardım için gönderdiği en ünlü kumandanlarını öldürttü. 

Sasanîhükümdarı Firuz, öldürülen kumandanlarının intikamını almak ve Ak-Hunbaskısından tamamen kurtulmak için bir sefer düzenledi. Kunhas da gerekli tedbirialmıştı. Sasanî ordusunu dar geçitli dağlık bir bölgeye düşürdü. Turantaktiğini uygulayarak, ordusunu, tedbîr almadan ilerleyen Sasanîlerin önünden çekti.Bunu kaçış zanneden Sasanî ordusu hızla geçide girdi. Fakat geçidin arkasınıtutan Kunhas'ın birlikleri geriden ansızın saldırıya geçince, çekilir gibigörünen asıl kuvvetler de dönüp geçidin ağzını tuttular. Sasanî ordusu hertaraftan sarılmış, pusuya düşürülmüştü. Firuz, ağır vergi şartlarını kabuledeceğini söyleyerek barış istedi. Kunhas ona şu cevabı verdi : "Gelirsin, askerin de görebileceği bir yerdeayaklarıma kapanarak özür dilersin, ancak o zaman çemberi kaldırırım !" 
Bu, kabul edilir birşart değildi. Ama Firuz kabul etti.Kunhas'ın ayaklarına kapanıp özür diledi. İkitarafın askerleri bu manzarayı ibretle seyretti. 

Böylece, savaşolmadan ordular çekilmişti. Firuz gururunu yitirmiş, ama ordusunu kurtarmıştı.İntikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu. Onun için çok geçmeden tekrâr savaş açtı.Bu defa dar geçitlere girmeyecek, aynı hatayı yapmayacaktı. Ama, Kunhas da aynıtaktiği uygulayacak değildi. Savaşı düzlükte yapacaktı. Sasanî ordusunuçekebileceği düzlükte keşifler yaptırdı. Tespit edilen yerde süratli birçalışma ile derin çukurlar kazdırdı. Sonra bu çukurların üzerini belli olmayacakşekilde kapattı. Arada zikzaklı dar geçitler bırakmıştı ve bu geçidi kendi askerleri çok iyi biliyorlardı. 

Kunhas, düşmansaldırıya geçince az bir direniş gösterdi. Sonra, yenilgiyi kabul etmişcesine,askerlerini, bildikleri geçitlerden geri çekti. Bunu gören Firuz ordusunu ileri sürdüve kazılan çukurlara gelip saplandı. 
Sasanî askerindenölenler çoktu. Firuz da hayatını kurtaramamıştı. Sasanîler Kunhas'ın ilerisürdüğü ağır şartları kabul edince barış anlaşması yapıldı. İki ülkearasında bir süre barış devam etti. 

Mazdek İsyanı 

M. 483 yılında Ceyhun kıyılarında Ak-Hunlar tarafından mağlûp edilerek yıllıkvergiye bağlanan Sâsânîler’in bu sırada geçirdiği dinî-sosyal bir sarsıntıülkelerini ihtilâle sürükledi. Bu Mazdek isyanı idi. Zerdüşlükten ilham alanMezdek, Mani inancındaki ikili telâkki (ışık-karanlık, iyilik-kötülükmücadelesi) üzerine, o tarihlerde yorulan ve iktisadî darlık içine düşen topluluğuıslah etmek iddiası ile, sosyal huzursuzluk etkenlerini de ekleyerek, düşünceleriniyaymağa başladı. Buna göre insanların saadetini bozan iki unsur: servet ve kadın,herkesin ortak malı olarak kabul edildiği takdirde yeryüzünde kötülük kalkacaktı. 

Bu o zamanlar ilkel komünist propaganda neticesinde servet sâhipleri ve âilemüessesesine karşı kışkırtılan halk, Mazdek ve müritleri tarafındanayaklandırıldı. Asîller ve din adamları öldürüldü. Kadınlar tecavüze uğradı,evler, konaklar yağmalandı ve tahrip edildi. Devletin sıhhat kazanacağı hususundaMazdek’e inanmak gafletini gösteren Şah Kavad (M. 488-531) de hapsedilmişti, fakat okaçmak imkanını bularak komşu Ak-Hunlar’a sığındı. İran’da olup bitenleriyakından takip eden Ak-Hun hükümdarı, insanlık yararına hiçbir şey göremediğiMazdek hareketini kırıp yok etmek için, Kavad’ı 30 bin kişilik Hun süvâribirliği başında İran’a gönderdi (M. 499). 

Busuretle Şah ihtilâli bastırdı ve hâdiselerin gelişmesinden felâketi anlayan halkında yardımı ile Mazdek ve taraftarları yakalanarak idam edildi. Tabiatıyla temizlik ve ülkenin huzura kavuşturulması uzunbir zamana ihtiyaç gösterdiğinden, Sâsânî imparatorluğunda hak, adâlet vemülkiyet esasında normal düzen, daha ziyâde Kavad’ın oğlu Anurşivan (M. 531-579)devrinde kurulmuştur ki, bu şehinşah tarihte “Âdil” lâkabı ile anılır 

Çinkaynaklarına göre, İç Asya’da Karaşar, Kuça, Aksu, Kaşgar ve etrafınıhâkimiyetlerine alan Ak-Hunlar bu arada Kandahar’ı ve 484 yıllarında KuzeyHindistan’ı zapt ettiler. Bu harekât “Tegin” ünvanını taşıyan ve Kâbil’deoturan Toramana adındaki başbuğu tarafından idare edilmişti.

Ak-Hun Devleti'nin Yıkılışı 

İran’da Anuşirvan büyük bir devlet adamı olarak belirdikçe Ak-Hun-veya diğeradlarıyla Eftalitler sönükleşti. 552 yılında Orta Asya’da Gök-Türk hakanlığıkurulup İstemi Yabgu, Maveraünnehir bölgesinde faaliyete geçtiği zaman ise,Ak-Hun-Eftalit Devleti iki büyük imparatorluk arasında sıkıştı. Gök-Türk’lerinamansız hasım bildikleri Juan Juan’larla olan siyasi ve akrabalık bağları da faydavermedi. Anuşirvan ile İstemi’nin ortaklaşa hareketleri neticesinde Ak-Hun iktidarıyıkıldı ve ülke Gök-Türkler’le İranlılar arasında paylaşıldı (564). Busuretle üç kol halinde gelişmiş olan Hun siyasî hakimiyeti tarihe karıştı. 

Üç kol halindegelişmiş olan Hun siyasi hakimiyeti bu şekilde tarihe karışmış olmakla birlikteHunlara mensup Türk soyundan çeşitli kütleler Asya,Avrupa ve Afrika kıtalarındaTabgaç, Gök Türk, Türgiş, Karluk, Uygur, Oğuz, Bulgar, Sabar, Hazar, Kuman, Peçenekvb. gibi türlü isimler altında yeni ve güçlü devletler ve imparatorluklar kurarakyaşamağa devam etmişlerdir. Türk milletinin birer parçası olan bu kütleler aynı zamanda Rus, Macar, İslav-Bulgar, Romen, Gürcü devletlerinin kuruluş ve gelişmesinde başlıcarol oynamışlar, kendilerinden sonra gelecek olan İslam-Türk siyasi teşekküllerineaskeri, hukuki ve sosyal yönden ana kaynak vazifesi görmüşlerdir. 

Tabgaçların Kökeni ve Dili

IV. yüzyıl sonlarına doğru Kuzey Çin’de kudretli bir siyasî teşekkül meydanagetiren, Çinliler’in T’o-ba dedikleri topluluğu Türkler “Tabgaç” diyeanmışlardır. Orhun kitabelerinde sık sık adı geçen ve Gök-Türk yolu ile Bizanskaynaklarına da intikal eden (Taugast) = Tabgaç kelimesi “Çin” manasına daalınmıştır. Çünkü Gök-Türkler’in ilk zamanlarında Türkler’ce “büyük”tanınan bu sülale Çin’de hüküm sürmekte idi.

Aslında Türkçe olup, “ulu, muhterem, saygıdeğer” manasını ifade eden Tabgaçtabiri bazı Karahanlı hükümdarları tarafından unvan olarak (Tafgaç, Tamgaç)kullanılmıştır. Kaşgarlı Mahmud’un, Türkler’den bir bölük olduğunukaydettiği Tabgaç’lar Çin yıllıklarına göre Asya Hunları’ndan bir kısımdır.Sülalenin resmî tarihinde (Wei-shu) de Mete Han eski T’o-ba (Tabgaç) hükümdarıolarak gösterilmiştir.

Ayrıca Tabgaçlar’ın örf-adet ve geleneklerinden çoğu: Kurt efsanesi, mağara,dağ, orman kültleri, göç efsanesi vb. Türkler’le ilgili bulunduğu gibi, dillerininde Türkçe olduğunu ortaya koyan deliler vardır: Bitegçin (Bitikçi, kâtip, hariciyenazırı), kapugçin (kapıcı, hacib), atlaçın (atlı, süvari birliği), tabagaçın(yaya, piyade birliği), kurakçın (koruyucu, muhafız kıtaları), yamçın (postasürücüsü), aşçın (aşçı, matbahçı başı), törü (kanun töre) vb. Çinkaynaklarında geçen bu kelime ve tabirler aynı zamanda Tabgaçlar’ın devlet idaresive ordu kuruluşları hakkında da bilgi verir durumdadır.

Bununla beraber, bu Türk devletinde oldukça büyük ölçüde Moğollar’ın da yeraldığı anlaşılıyor. Araştırmalarda Tabgaçlar’a bağlı kabilelerden kimlikleritespit edilebilenlerin yarısından fazlasının Moğol menşeli olduğu neticesinevarılmıştır. Ancak Moğollar, diğer Çinli halk ile birlikte şüphesiz teb‘adurumundadır.

Tabgaç Devleti'nin Siyasi Gelişimi

Çinli’lerin “Wei” adını verdikleri bu sülalenin kurucusu olarak bilinen Şa-mohan’dan itibaren 70 yıl kadar uğraşarak Ta-t’ong bölgesindeki mahallihükümetçikleri idareleri altına alan Tabgaçlar’ın büyük devlet halindegelişmesi Kuei zamanında (385-409) verimli topraklara sahip Doğu Çin’inHsien-pi’lerden zapt edilmesi ile (409) olmuştur. Başkenti P’ing-Ç’eng şehri(kuzey Şan-si’de Tai bölgesinde) olan devlet bir yandan Pekin yakınlarına, biryandan Huang-ho nehri dirseğinin güneyine kadar uzanmıştı. 

Kuzey istikametinde, kudretli bir siyasî teşekkül halinde beliren H’yen-bi(Hsien-pi)’lerin varisi Moğol menşeli, Juan-Juan’lar yüzünden, ciddî birgenişleme olamıyordu. İki devlet arasında, bazen çok şiddetli mücadele 150 yılkadar sürmüştür. 

Büyük Hükümdar Tai-Wu 

Hükümdar Sseu (409-423)’den sonra Çin’in başkentleri Lo-yang ve Cha’ang-anbugün (Si-ngan-fu)’ı ele geçirerek hakimiyetini sarı Nehir bölgesine yayan vebütün Kuzey Çin’i tek idarede birleştiren büyük hükümdar T’a-o (T’ai-wu)devrinde (424-452) Tabgaç Devleti en parlak çağını yaşadı. 

427’de Hun Hiakrallığını alan ve Juan-juan’ları mağlup ederek bugünkü İç Moğolistan’ıistila eden (436) T’ai-wu, 439’da Kansu’daki son Hun Krallığını (Pei-Liang)ortadan kaldırdıktan sonra, İç Asya’ya yönelerek Karaşar, Kuça şehirlerinihimayesine bağladı (448). Böylece ünlü ipek yolu güzergahı tekrar Türkhakimiyetine girmiş oldu. T’ai-wu, Çin askerinin “taydan ve düveden farksız”olduğunu söylüyor ve kendisi “Börü” (= Kurt, Çince şekli Fo-li) lakabınıtaşıyordu. 

İmparatorlukmerkezini Türk hayat şartlarına oldukça uygun gelen bozkır bölgesinde (kuzeyŞan-si) tutan T’ai-wu, o sıralarda Çin’de yayılmakta olan Budizm’in Türklerarasında nüfuz kazanmasını önlemeğe çalışıyor, idaresi altındaki Çintopraklarında bile Budistlerin dini faaliyetlerini kontrol ediyordu. Tapınaklardaâyinler dışında din propagandasını yasaklayan bir emirname çıkarmış (438) ve446’da emre riayet etmeyenlerin şiddetle takibini emretmişti. T’ai-wu’nun Türkbünyesini ve seciyesini Budizm’in bozucu tesirinden korumak maksadını güden bututumun mana ve değeri daha sonra anlaşıldı. 

Tai-Wu Sonrası: Çinlileşme Süreci ve Yokoluş
 
Tedbirlerin ehemmiyetini fark edemeyen halefleri zamanında, hatta Budizm’in himayesicihetine gidildi. İmparator Siun (452-465) ile gelişmeğe başlayan bu durum, daha sonrabüsbütün hızlanarak Tabgaç topluluğunun Çinlileşmesine zemin hazırladı. 493’te başkenti bozkır bölgesinden eski Çinmerkezi Lo-yang’a nakleden İmparator Hong (471-499), Türk töresine karşı ağırlıkverdiği soysuzlaşmayı 495 yılında Türk örf, adet, geleneklerini, Tabgaç dilini vehatta yazışmalarda Türkçe tabirlerin kullanılmasını yasaklamakla tamamladı. 

Buna karşı çeyrek asır kadar devam eden tepkiler bastırıldı. Kiao (499-517)’dansonra idareyi devir alan imparatoriçe Hu (ölm. 528) Budizm’e o kadar düşkün idi ki,yabancı memleketlerdeki “dindaşları” ile de alakalanıyordu. 520’ye doğruHindistan’da Ak-Hun hükümdarı Mihiragula’yı ziyaret ettiğini gördüğümüzÇinli Budist rahip bu kraliçenin arzusu ile seyahat ediyordu. Tabiatıyla Tabgaçiktidarı da gittikçe gücünden kaybetmekte idi. Devlet 535’e doğru Kuzey (Tai’de)ve Batı (Cha’ang-an’da) Weileri adı ile ikiye ayrıldı ve aralarında mücadelebaşladı. Kısa zaman sonra bütün arazileri Çinli hanedanlara intikal etti (550-556)

     ANA SAYFAYA DÖN   

KONUNUN BAŞINA DÖN

 
 
Z i Y A R E T C i - D E F T E R i
orhanyildiz.tr.gg
A N A - S A Y F A Y A - G i T
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol