İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Dagistan Cumhuriyeti Sayfa 3
 


DAĞİSTAN  CUMHURİYETİ  Sayfa - 3

Yaşanan Hayat - Nüfus

Yaşanan Hayat
Genel olarak Kafkas kavimlerinde olduğu gibi,Dağıstan'ın yerli kavimlerinin tipik yaşama alanları dağlık kesimlerdir. Derinvadilerle birbirinden ayrılmış, hatta izole edilmiş vadilerde küçük kabile veoymakla halinde yaşamalarından dolayı dil, lehçe ve şive farklılıkları ve kabilemilliyetçiliğinini ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Ancak ortak fiziki şartlarhepsi üzerinde aynı tesiri göstermiş, yaşama tarzları ve kültürleri büyükölçüde benzerlik göstermiş ve bir Dağlı Kültürü meydana gelmiştir. SonradanDağıstan'a yerleşen Türk, Moğol, İranlı vs. kavimler bu kültürün etkisi altındakalmışlardır.

Nüfus1 Haziran 1992'de 1 milyon 906 bin olanDağıstan'ın nüfusu, 1 Temmuz 1995 itibariyle 2 milyonu aşarak 2 milyon 82 bin kişiyeulaşmış bulunmaktadır. Nüfusun 1 milyon 210 bin kadarı (X) köyde, 870 bin kadarıda (B) şehirlerde yaşamaktadır. Dağıstan nüfusunun etnik yapısı yüksekbölünmeyle karakteristik hale gelmiştir. Tarih boyunca genellikle Turani kavimleringöç yolları üzerinde bulunan Dağıstan önemli bir geçit yeri olduğu için muhtelifsebeplerle yurtlarını terkeden insanların bir kısmı buraya yerleşmiş, böyleceülkenin nüfusunun çeşitlenmesini sağlamışlardır.

Dağıstan'ın aşılması güç birülke olması, bu ülkeyi kendi topraklarından ayrılan aşiretlerin sığındığı,insanların birbirinden uzak ve ayrı kabileler halinde yaşadığı bir bölge halinegetirmiştir. Öyle ki, dağlık ülke Dağıstan'ın her dağında ayrı bir boyyerleşmiş olup, her köy başkalarının anlamadığı ayrı bir lehçe ilekonuşmaktadır. 1897'de Çarlık Rusya'nın bir vilayeti durumunda iken 571 bin nüfusasahip olan, 1926'da 1 milyon 300 bin nüfusa ulaşan Dağıstan'ın 1916 yılı Russayımına göre nüfusu 81 ayrı milliyet mevcut gözükmektedir. Bu elbet teki çokkomik bir abartma idi.Dağıstan nüfusunu oluşturan bu etnik grupların büyük birçoğunluğu Turani boy ve cemaatlerdi . Samur'dan Sulak'a kadar olan sahil düzlüğüile Sulak -Kuma arasında ve daha kuzeydeki düzlükler tamamen sayıları 350 bindenfazla olan, Azeri, Kumuk, Nogay, Türkmen, Kara-Papak, Kırgız...gibi muhtelif Türkboyları ile meskûndur. Dağıstan'ın yerli 32 halkı içinde 11'i nüfusçadiğerlerinden fazladır. Bunlar Avarlar, Kumuklar, Darginler, Lezgiler, Laklar,Tabasaranlar, Nogaylar, Rutullar, Sakurlar, Agullar ve Tatlar'dır.

Bu etnik gruplardan enbüyüğü, aralarında Karatay, Andiler ve Didolar'ın da bulunduğu 15 kadar alt grubuiçine alan Avarlar'dır. Dağıstan'ın dağlık kısmının batısında, Çeçenistansınırında Ahvah, Botlıh, Gunib, Hunzah, Untsukul... rayonlarında (ilçe) bulunanAvarlar, bugün 500 binden fazla nüfuslarıyla Dağıstan nüfusunun %.7 'sinioluştururlar. Bu kütleyi oluşturan alt gruplar, yaşayış ve kültürfarklılıklarıyla da birbirinden ayrılırlar. Telke'nin orta bölgelerinde yaşayanDarginler, yaklaşık üçte ikisi dağlarda üçte biri de şehirlerde olmak üzere 247bin nüfusla Dağıstan nüfusunun ikinci büyük grubunu; kuzeydoğuda yaşayan ve Türkdilinin Kıpçak lehçesini konuşan Kumuklar da 240 bin nüfusla Dağıstan'ınüçüncü büyük nüfusunu oluştururlar. Mohaçkale, Buynak, Kızlar, Yahsay veHasavyurt Kumukların yaşadığı şehirlerdir.

Ülkenin güneydoğukesiminde Kurak, Süleyman Stalskiy, Magaramkent, Ahtı ve kısmen Rutul ve Hivbölgelerinde yaşayan ve dördüncü büyük nüfusu teşkil eden Lezgiler (190 bin),Khiv, Tabasaran ve Derbent bölgesindeki Tabasaranlar (85 bin), güneydeki dağlıkarazide Avarlar ile Darginler arasında yerleşmiş olan Laklar (84 bin); Kuma ile Terekırmakları arasındaki Nogay çöllerinde yaşayan Nogaylar (70 bin ) ve batıda ÇeçenCumhuriyeti 'ne yakın yerlerde bulunan Çeçenler (60 bin) Dağıstan'da diğer önemlitoplulukları meydana getirmektedir. Bunların dışında Rutullar (20bin), Agullar (10bin), İran asıllı Tatlar (10 bin) ve Sakurlar (7 bin) gibi daha az nüfus gruplarıbulunmaktadır.
Müslüman olan bu grupların yanında, özellikle şehir merkezlerinde önemli oranda Rus(250 bin), Ukraynalı, Tatça konuşan ve kendilerine Yivri ve Cuhud denilen Yahudiler ileErmeniler bulunmaktadır.

Gayrimüslim olan bu sondört etnik grup umum nüfusun  'ini teşkil eder. Ancak, 90'lı yıllarınbaşlarından itibaren bir taraftan Rus nüfusun merkezi Rus topraklarına doğruçekilmesi, diğer taraftan da önemli miktarda Yahudi'nin İsrail'e göç etmesisebebiyle gayrimüslim nüfus oranının düşmekte olduğu görülmektedir. Diğertaraftan genel olarak yerli kavimlerin nüfus artışı yerli olmayanlardan dahahızlıdır. Meselâ, yerli kavimlerdeki doğum oranı Ruslar'ınkinden 2.5 katbüyüktür. Bu durum sosyo-ekonomik, sosyo-psikolojik ve kültürel faktörlerdenkaynaklanmaktadır. Örf-âdetler, evlenmeye ve aileye verilen önem ve kadının aile vetoplumdaki rolü yerli kavimlerdeki doğum oranının yüksek seviyelerde cereyanetmesinde etkili olmaktadır. 1993'te 98 bin 895, bugün 100 binden fazla nüfusuylaülkenin ikinci büyük şehri olan Derbent'te ise nüfusun en büyük kısmını Azerileroluşturmaktadır. Stalin zamanında kimlik belgelerindeki Türk lafzınındeğiştirilerek Azeri yazıldıkları, Türk ibaresinin yer aldığı eski kimlikbelgelerinin hâlâ mevcud olduğu bu insanlar tarafından anlatılmaktadır.

Bugün Dağıstan'dakendilerine Terekemeler (Terâkime= Türkmanlar) denilen ve Derbent'in kuzey tarafındayaşayan topluluğun, Evliya Çelebi'nin kaydettiğine göre Türkçe konuşan Kaytaglarolup, Tabasaranlarılar'dan ibaret olduğu ve bunlara Dağıstan Terekemesi ve Kara-Papakda dendiği belirtilmektedir. Bugün Kars köylerinde Dağıstan Kara-Papağı Sünnimuhâcirler bulunmaktadır. Terekemeler bugün genel olarak on köyde toplanmışbulunmaktadırlar. Bunlar Berekey, Velikent, Cemikent, Padar, Mamedkala, Deliçoban,Selik, Karadağlı, Tatlar ve Ulu Terekeme'dir. Şemseddin Sâmi, Dağıstan'ın asılyerli ahâlisinin Lezgiler olduğundan bahisle şunları yazmaktadır:
"Dağıstan'ın ahâli-yi asliyesi Lezgi cinsiyetine mensûb olub, Lezgi kavmi asılve nesebleri Turaniyeden dir. Bunlar dağlık ve mürtefi' (yüksek)mahallerinde sâkin olup, Bahr-i Hazer sevâhiline ( Hazar Denizi sahillerine) karîb(yakın) olan alçak yerlerinin ahâlisi Türk, Türkmân, Tatar, Nogay vs. Akvâm-ıTûrâniyedendir." Dağıstan milletleri, medeniyet ve dillerdeki farklılığarağmen hayat şartları, ekonomi, medeniyet ve tarih birliği bakımından ortak birkadere sahiptirler. Dağıstan halkı, ekonomik yaşayış ve medeniyet bakımındanbirbirlerine bağlı olarak kendilerini bir müttefik millet olarak hissetmektedirler.

Gerçekten, bu derecefarklılık arzeden Dağıstan milletleri şaşılacak derecede bir uyum içindeyaşamaktadır. Bu kavimler, asırlar süren aynı kaderi paylaşma ve ortak sosyalyaşantı yönünden de tam bir bütünlük arzetmektedir. Bu uyumun devamını sağlamakve dengenin muhafaza edilmesi amacıyla, özellikle kutlama günlerinde olmak üzere, hertürlü programda hemen hemen her etnik gruba ait müzik parçaları ve halk oyunlarınayer verilmesine özen gösterildiği müşahade edilmektedir. Rus, Ukraynalı, Yahudi veErmeniler dışında hemen hepsi müslüman olan Dağıstanlılar arasında dinbirliğinin bu birlik ve beraberliğe önemli katkıda bulunduğu görülmektedir. NitekimDerbent'te en fazla nüfusa sahip iki etnik grup olan Azeriler ile Lezgiler arasında'90'lı yılların başlarında sun'i olarak oluşturulmaya çalışılan gerginliğin budin birliği sayesinde çok ileri boyutlara ulaşamadığı görülmektedir.

Diller Ülkesi

Dağıstan'da otuzdan fazla olduğunu belirttiğimizTurani gruplar adedince lehçe (bazen dil) mevcud olup, her grup kendi dil ve lehçesiylekonuşmaktadır. Özellikle dağlık bölgede çok farklı dillerin konuşulmasısebebiyle vaktiyle Araplar'ın kullandığı Cebelü'l-Elsine (Diller Dağı) tabiri bugünde kullanılmakta, Rusça'da da aynı manada olmak üzere Gora Yazıkov denilmektedir. Dağıstan'da,yukarıda da değinildiği gibi, yalnız bir iki köyün konuştuğu ve 200-300 aileden başkakimsenin anlamadığı diller bulunmaktadır.

Yapılan tasniflere göre belli başlı Dağıstandilleri olarak birinci grupta Avar, Andi, Didoy ve Arçi; ikinci grupta Darga (Hurkili);üçüncü grupta Lak(Gazi-Kumuk); dördüncü grupta da Lezgi dil grupları yer alır. Dağıstan'ınasıl yerli ahâlisinin Lezgiler olduğunu yazan Şemseddin Sâmi'ye göre, Dağıstandillerinin temelini de Lezgi dili oluşturmaktadır.
"...Her halde Lezgi kavmi pek küçük bir yerde yaşadığına göre müttehidü'l-lisan(dil birliği) olması iktiza ederken, bir çok şu'be ve kabilelere münkasim (bölünmüş)olub, bunların her biri kendine mahsûs bir lisanla mütekellimdir (konuşmaktadır).

Dağıstan dillerinden yerliolanlar İber-Kafkasya, Kumuk ve Nogay dilleri ise Türk dil grubuna aittir. Türk dilleriülkenin yalnız düzlük bölgelerinde yayılmıştır. Bugün Dağıstan'da Hun, Avar,Bulgar, Hazar ve Oğuz Türkleri'ne ait bazı yer isimleri hâlâ muhafaza edilmektedir.Sovyet sisteminden önce Türkçe düzlük bölgelerde hakim dil olup, dağlı kabilelerarasında da anlaşma dili vazifesi görürken, bugün bu fonksiyonu Rusça görmektedir.Halkın q'inin bu dili kullandığı ülkede hemen hemen bütün teknik bilgiler Rusça'dır.Rusça, sosyal ve ekonomik hayatta büyük bir anlaşma kolaylığı sağlamaktadır. DağıstanAnayasası'na göre 11 dile her yerde kullanma serbestiyeti verilmiş bulunmaktadır.Halen Dağıstan radyosu bu dillerden dokuzunda yayın yapmaktadır.

Dil Birliği Problemi

Çok sayıda dilin konuşulduğu Dağıstan'da dil birliğini sağlamak her zaman ilk sırayıişgal eden önemli meselelerden biri olmuştur. Bugün ortak anlaşma dili Rusça olmaklabirlikte, araştırmalar, Dağıstan dillerinin Türkçe etrafında birleşmeye doğru birtekâmül seyri takip ettiğini göstermektedir. Ancak bu birleşmeyi diğer dillerinortadan kalması şeklinde anlamamak gerekir. Buradaki birleşmeden kasdedilen, Türkçe'ninDağıstan halklarının konuştuğu ortak bir anlaşma dili haline gelmesidir. Buna örnekolarak, 1860'da Kaluga'da sürgün hayatı yaşarken Şeyh Şâmil'i ziyaret edenRuslar'dan İ. Zahar, hatıratında Şeyh Şâmil ile Avarlar'dan oluşan maiyyetinin AzerîTürkçesi konuştuklarını ve Kazan Türkleri'nden olup Rus ordusunda hizmet görenaskerler ile bu dil ile anlaştıklarını anlatır.
Diğer taraftan, Âsâr-ı Dağıstan adlı meşhûr eserin yazarı Mirza Hasan EfendiAlkadarî gibi muhtelif Dağıstan kavimlerine mensup yazarların Sovyet sistemine kadarkitap ve gazetelerini Türkçe olarak neşretmeleri ve 1917 Rus İhtilali 'nden sonra,gerek Dağıstan'da kurulan milli devletin sınırları içinde gerek Çerkezistan'da veÇeçen, İnguş, Oset, Balhar, Karaçay ve Nogay ülkelerinde, tedrisatın ilkmekteplerde mahalli dillerde yapıldıktan sonra orta mektepten itibaren Türkçe yapılmasınave umûmi devlet dili olarak Türkçe'nin kullanılmasına karar vermeleri, hatta mahallidilin Türkçe olduğu Dağıstan'da Osmanlı Türkçesi'nin İstanbul lehçesinin resmidil olarak kararlaştırılması....bu süreci doğrular mahiyettedir.

Türkçe Dağıstan'da bu mevkiini1930 yılına kadar devam ettirmiş, bu tarihte Rusça umumi devlet dili olarak kabuledilmiştir. Bundan sonra kabileler arasında irtibat dil vazifesini görmekle beraber, Türkçetedrisat, yalnız Türkler'le meskûn mahallere münhasır kalmıştır. Rusça'nın resmidil haline getirilmesi ile yavaşlayan 'Dağıstan dillerinin Türkçe etrafında birleşmeyedoğru gösterdiği tekâmül seyri' nin Sovyetler'in çözülerek bağımsız TürkCumhuriyetlerinin ortaya çıkması sonucu Türkçe'nin yeniden önem kazanması ve RusyaFederasyonu'nun demokrasiye geçmiş olmasıyla bugün yeniden hız kazanacağı tahminedilebilir. Bugün Türk Cumhuriyetlerinde sayıları yüzlerle ifade edilen ve Dağıstan'ınMohaçkale ve Derbent gibi en büyük şehirleriyle, Botlıh gibi kışın ancak havayoluile ulaşılabilen yerleşim birimlerinde de açılan ve Türkçe eğitim yapan özel Türkliseleri ile Derbent'te de örneği bulunan yüksek öğretim kurumlarının sözü edilenbu sürece katkıda bulunacağı muhakkaktır.

Dağıstan 'da Arapçada çok önemli bir yere sahip olmuştur. İslâmiyet'in kabulü ile birlikte Arapça'yakarşı büyük bir alâka uyanmış, Arap alfabesi Dağıstan dillerinin de alfabesihaline gelmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi, henüz İslâm'ın bu topraklara girdiğiVII. Yüzyılda Dağıstan'ın sanat eserlerine kûfî hatla damgasını vuran Arap dili1917 yılına kadar bütün Dağıstan halkları için edebiyat ve bilim dili olarakfonksiyon görmüştür.
XIX. yüzyılın başlarına gelindiğine Dağıstan'ın mescid ve medrese bulunmayan köyükalmamıştır. Bu mescid ve medreselerde Arapça, Türkçe, Farsça ve yerli Dağıstandillerinde eserlerin bulunduğu zengin kütüphaneler bulunuyordu.

Edebiyat

Dağıstan dillerinin sonzamanlara kadar yazılarının olmayışı edebiyatlarının daha çok sözlü olarak inkişafetmesine yol açmıştır. Çok zengin olan folklor, etnik farklılıklara rağmen, Türklerinkide dahil olmak üzere, her bakımdan bir bütün oluşturur. Masallar, atasözleri,bilmeceler, ....gerek manâ, gerek şekil bakımından Türkler'de olduğu gibidir vebirbirinden iktibas edilmiş intibaını verir. Halk türküleri ve destanlarda başta ŞeyhŞâmil olmak üzere Dağıstanlı mücâhidlerin kahramanlıkları dile getirilir. AyrıcaHz.Peygamber ile Ehl-i Beyt ve Ashâb-ı Kirâm'ın hayatını anlatan manzum eserler deyaygındır. Hassas bir kalp, engin bir hayal ve ince bir zekânın ürünü olan şiirler,şarkılar ve ağıtlar çoğunlukla kadınların eseridir. Bunlar, kahramanlık, ahlâkiüstünlük ve vatanseverliğin tebcil ve tescil için söylenmişlerdir.

Dağıstan kavimlerinin kendi yazılarınınolmadığı asırlar öncesinde büyük şairlerin eserleri Arapça olarak yazılmıştır.Yazılı edebi eserlerin tarihi Dağıstan kabilelerinde bilhassa Avarlar ile Laklar'daXVII. Asırda başlar, Lezgiler ve Kumuklar ise yazılı edebiyata XIX. Yüzyılda geçmişlerve onlar da özgürlük konusunda manzum eserler yazmışlardır. Lezgi dilinde harflerleilk matbû esere 1928'den sonra rastlanır. Yazılı edebiyatın ilk örnekleri arasındaLeyla ve Mecnûn, Tâhir ile Zühre gibi edebi eserler, Dağıstanlılar'ın Ruslar'la mücadelesinianlatan kahramanlık hikayeleri ve tıbba dair kitaplar bilhassa yaygındır. Türkü vedestanlarda olduğu gibi kahramanlık hikayelerinde de İmam Şâmil milli kahraman sıfatıylamerkezi bir yer işgal eder. Dağıstanlı meşhûr şair Resul Hamzatov'un Dağıstanedebiyatına dâir eseri Benim Dağıstanım adıyla Türkçeye çevrilerek basılmıştır.

Yerli Dağıstan dillerinin bugünküdurumu ise pek parlak görünmemektedir. Sovyetler zamanında etnik grupların kültür vetarihine önem verilmemesi sebebiyle, bu gruplara mensup insanların çoğu kendi dil,tarih ve kültürlerine yabancılaşmış durumdadırlar. Her ne kadar milli tiyatrolar,gazete, radyo ve televizyon programları ve orta öğretim seviyesinde mahalli dildersleri bulunsa bile Dağıstan dillerinin durumu ağır hasta sayılabilir. Hemen hemenbütün diller Rusça kelimeler tarafından işgal edilmiş durumdadır. Mesela Kumukdili, gramer yönünden modern diller seviyesinde olmakla birlikte, kelime hazinesi bakımındançok fakirleşmiş, yaklaşık 20 bin Rusça kelime bu dil içine yerleşmiştir. Mahallidillerin orta öğretim kurumlarında okutulması, ancak bu dillerin yoğun olarak konuşulduklarıyerleşim bölgelerinde faydalı olmaktadır. Şehirlerde ve çok sayıda milletin yaşadığıyerlerde ise milli dilin konuşulması ancak ailenin özel ihtimamına bağlı bulunmaktadır.Bu konuda duyarlılığını kaybetmiş ve milli dilin önemini unutmuş olan aile çocuklarıöz kültürlerinden kopma noktasına gelmiş bulunmaktadır. Nitekim, resmi dilin Rusçaolması ve eğitim ve iş hayatında bu dilin hakim bulunması sebebiyle Sovyetler dönemindebirçok aile çocuklarının Rusçayı öğrenmesine özen göstermiştir.

Halen yaşanan ekonomik kriz ve bukonuda yeni her hangi bir eğitim programının olmaması milli dillerin gelişme şansınıengellemektedir.
Dağıstan'da bugün Rusça önemini kaybetmemekle beraber, İngilizce ve Türkçe gibi diğerdünya dillerine karşı yoğun bir alâkanın mevcud olduğu ve bu dillerde eğitime önemverildiği görülmektedir.

Din

Dağıstan VII. Yüzyılın40-50'li yıllarında Emeviler döneminde İslâmiyet ile tanıştı. İslâm'ıngelmesiyle birlikte putperestlik, Hristiyanlık, Zerdüştlük ve Yahudilik dinlerininyerini almaya ve Dağıstan halkları kademe kademe müslüman olmaya başladılar. Dağıstan'ınilk İslâm merkezi, Müslüman Arap akınları sonucu 652-53 yıllarında fethedilenDerbent oldu. İlk müslüman olan bölgeler Tabasaran, Kumuk, bazı Lezgi bölgeleri veözellikle Saruh oldu. Derbent'ten sonra Hunzah, Batri, Tarki ve Kaytag da İslâm şehirlerihaline geldiler.
Dağıstan'ın çağdaş yazarlarından Resul Magomedov, İslâm'ın kendilerine nelerkazandırdığı konusunda şunları yazıyor:
"İslâm'dan önce bütün Kafkas kavimleri gibi Dağıstan halkları da dil,din, etnik yapı ve coğrafi bakımdan birbirinden kopuk durumda idiler. Bu durum kavimlerarasıda şiddetli düşmanlıklara ve çatışmalara yol açıyordu. Yerli kavimlerinhemen tamamının müslüman olmasıyla Dağıstan kavimleri arasında din birliği sağlanmışve kavimler arası etnik çatışmalar da ortadan kalkmıştır. Bu ihtilaflar devametseydi, vatanımız için çok büyük felaketler söz konusu olurdu. Medreselerin heryere yayılması sayesinde bu birlik sağlandı. Bu medreselerden yetişen âlimler, müftüler,din hocaları çok milletli çevrede çatışmaların önlenmesinde çok önemli rol oynadılar.İslâm, en zor anlarda Dağıstan halklarını bir araya getirdi ve kavimleri birbirineyakınlaştırdı. İslâm böyle bir amaca bugün de hizmet etmelidir."

Gerçekten, İmam Şâmil Ruslar'a karşı yürüttüğübağımsızlık savaşı ile yakınlarda cereyan eden ve yukarıda değindiğimizAzeri-Lezgi anlaşmazlığı örneğinde olduğu gibi, din birliği en zor anlarda Dağıstanhalklarını bir araya getirmeye yetiyordu. İslamiyetle birlikte Dağıstan halklarıarasında eğitim ve medeniyet gelişmiş, dini, edebi ve tarihi eserler ortaya konmuştur.Riçi ve Kumuk'ta VII. Yüzyılda Araplar tarafından kûfî hatla yazılmış eserlerbulunmuş; kabir taşlarında, metal ve ağaç eşyalarda Arap epigrafisinin(hat) zenginörnekleri tesbit edilmiştir. Yukarıda geçtiği gibi, Dağıstanlı şairlerin ilk şiirleriniArapça olarak yazmaları, bu dilin baştan beri Dağıstan kültürüne ne derece nüfuzettiğini göstermektedir.

Dağıstan nüfusunun büyükçoğunluğu Sünni Müslümandır. Özellikle XVIII. Yüzyıldan itibaren Nakşibenditarikatı Ruslar'a karşı yürütülen mücadelede gösterdiği etkinlikle büyük bir nüfuzkazanmıştır. Dindar olan halk ilme büyük önem vermiş ve hemen her dağ köyündebir medrese yaptırmıştır. 1913'te Dağıstan'da 360'ı ulu cami olmak üzere 2060 camivardı. Komünizmin dini müesseseleri henüz yıkmaya başlamadığı 1928 yılında da810 medrese ve camilere bağlı 400 okul bulunmaktaydı. Asrın başlarında din adamlarınınsayısı da 35-40 bin civarıda olup, dini esaslara göre işleyen yönetimde din adamlarının(ulema) büyük bir etkinliği vardı. Bunlar her avulda (köy) bulunuyor, temiz yaşantılarıylaşöhret kazanıp halka her konuda örnek oluyorlardı. Ulemanın halk üzerindeki tesiriRus işgali karşısında kendisini göstermiştir. Çar ordularının XIX. Yüzyılın başlarındaDağıstan'a yaptığı hücumlara tek başına karşı koyamayan hanlık ve beyliklerekarşılık; Gazi Muhammed, Hamzat Bek ve İmam Şâmil gibi din adamları, Dağısta, Çeçenistanve Batı Kafkasya halklarını açtıkları İslâm bayrağı altında toplamayı başarmışlarve otuz yılı aşkın bir zaman bütün dünyayı kendilerine hayran bırakan bir direnişörneği sergilemişlerdir. İmam Şâmil'in 1859'da teslim olmak zorunda kalması ileezilen mücadele sonra da söndürülememiş, 1877 yılında yeniden canlanan Dağıstanve Çeçenistan milli özgürlük hareketlerinin öncüleri, daha sonra Türkiye 'ye gelenÖmer Ziyâeddin Dağıstanî'nin de aralarında bulunduğu yine bu ulema zümresi olmuştur.

Sovyet hakimiyeti altındabu camiler yıkılarak sayıları 27'ye düşmüş, medreseler ise tamamen yok edilerekbinlerce paha biçilmez el yazmaları, Kur'anlar ve dini eserler yakılmıştır.Dağıstan'ıniftiharı ve İslâm dünyasında meşhur binlerce âlim ve müderris toplama kamplarındaöldürülmüştür. Böylece Dağıstan, Sovyet hâkimiyeti altında tarihinde görmediğimaddi ve manevi kültür tahribatına uğramıştır. Bu büyük tahribatın ve tarihizenginliklerini kaybettiklerinin farkında olan bugünkü Dağıstanlı yazarlar, halen Dağıstan'dayaşanan sosyo-kültürel dejenerasyon ile alkol bağımlılığı, suçluluk ve her türlüahlaki çöküntünün bu hafıza kaybından kaynaklandığı ifade etmekte, buna karşılık,mescidlerin yeniden açılması ve yaşlılarla birlikte binlerce çocuğun açılanmedreselerde ve evlerde dini bilgileri yeniden öğrenmeye başlamaları sebebiyle geleceğeümitle bakmaktadırlar. Gerçekten bugün Dağıstan'da kapalı bulunan camilerin açılmasınınyanısıra halen çok sayıda cami de inşa edilmektedir.

Dağıstan Müslümanları yaşananbüyük ekonomik sıkıntılara rağmen hac ibadetine de büyük önem vermekte ve her yılbinlerce Dağıstanlı zor şartlara rağmen hacca gitmektedir.
Anayasaya göre Rusya Federasyonu demokratik ve laik olup, din devletten ayrılmıştır.Ancak pratikte durumun farklı olup evden çıkmadan, sadece televizyon ve radyo yayınlarıile basın dünyasında dinlere eşit yaklaşılmadığını herkesin görebileceği Dağıstanlıaydınlar tarafından dile getirilmekte ve Hristiyan Ortodoksluğun aşama aşama devletdini haline getirildiği ifade edilmektedir.

Yetmiş yıllık din karşıtıbir uygulamaya rağmen bugün hâlâ Arapça bilen insanlara rastlanması, yeni açılanorta ve yüksek öğrenim kurumlarında Arap Dili ve Edebiyatı bölümlerinde büyük birrağbet gösterilmesi Dağıstan'nın bugünkü dini yapısı hakkında fikir vermektedir.

Dağlı Kültürü

Dağıstan âdetleri denince genel olarak akla 'DağlıKültürü' gelir. Dağlı kültür, Kafkas Dağlıları'nın asırlar boyu kendi aralarındaoluşturdukları ve onlara benlik ve şuur kazandıran karakterler bütünüdür. Dağlılar'daörf ve adetler, eski devirlerden beri yazılı olmayan bir kanunlar manzumesi mevkiinimuhafaza etmiştir. Sosyal yapının temeli olan aile içinde ve aileler arasındagelenekler, daima bir merasim halinde uygulanır. Bu durum milli benliğin devamını sağlayankuvvetli bir disiplinin varlığını gösterir.Eskiden kan davası, adam veya kadın kaçırma,hırsızlık gibi bazı kötü âdetler de bu Dağlı Kültürün bir parçası olarak bazıkavimler tarafından da teşvik ediliyordu. Meselâ Dağlı kültüre mensup Çeçenler'debaşkalarının sürülerini sürüp götürmek, yol kesmek, düşmanlarını öldürmek....şerefliişler sayılıyordu ve durum genç kızlar tarafından teşvik ediliyordu. Öyle ki, böylebir işle kendisini ispatlamadan genç bir kıza talip olan kimse hakir görülüyordu.

Müslüman olduktan sonra, özellikleİmam Şâmil döneminde bu hastalıklar büyük oranda tedavi edilmiş ve Dağlı kültür,az sonra bir parçasını sunacağımız insani ve ahlâki erdemler bütünü haline gelmiştir.Dinin tesirinin azaldığı veya otorite boşluğunun doğduğu zamanlarda ise, özelliklekan davalarının tekrar ortaya çıktığı görülmüştür. Dağıstanlılar'ın âdâtdedikleri âdetler bunlar için kanun hükmündedir. Âdetlerine son derece bağlı olanDağlı kavimlerde bütün kararlar ve suçlara cezlar bu âdetlere göre verilirdi. Müslümanolduktan sonra Şeriat âdetlerin yerini almış, ancak İmam Şâmil bunun için çok mücadeleetmiştir. Sonunda Şeriatı benimseyen Dağıstanlılar, buna da çok şiddetli olarak bağlanmışlarve Dağlılar üzerinde her hangi bir konuda etkili olabilmenin yolu, Şeriat ölçülerineuymak olmuştur. Rus Çarı bunu bozmaya çalışmış, fakat başaramamıştır.
Dağıstanlılar'da en köklü âdetlerden biri misafirperverliktir. Dağlı atasözünde,"Öyle bir gün olsun ki, evine misafir gelmesin"denmiştir. Bu atasözüyle, Dağlılarınevlerinde misafirsiz günün nadir olduğu ifade edilmektedir. Misafir, günün hersaatinde, gece ve gündüz gelebilir. Özellikle öğle ve akşam yemeklerinde sofraya, oan bulunmasa bile, misafir için ayrı yemek kabı konur.

Köye bir yabancı geldiğindeönce camiye gider, tanışma faslından ve nereden gelip nereye gittiği öğrenildiktensonra, yabancı köyde tanıdığı yoksa yaşlılar tarafından mutlaka bir eve götürülerekmisafir edilir. Misafire evde ne varsa ikram edilir. Bir yokluk anında misafirin gelmesiev sahibini çok mahcup eder; böyle durumlarda komşular misafir sahibinin yardımına koşarlar.Kumuk atasözünde, "Misafire yemek yediremeyebilirsin, ama onu güler yüzle karşılamalısın"denmiştir.Yemeğe "Bismillah" diyerek başlanır. Misafir yemekten sonra evsahibine sağlık ve bereket için dua eder ve doyunca herkes "Elhamdülillah"der,sonra her iki elini yüzüne sürer. Köye yabancı bir tüccar geldiğinde, tanıdığıyoksa, ilk karşılaşan köylü onu evine götürmeli, daha sonra köylülere habervermelidir. Köylüler malını satıp bitirmesine kadar tüccarı yalnız bırakmazlar.

Dağlılar, başka millettenolup köyde bulunan yabancıya, utanıp sıkılmaması için ona çok iyi davranırlar.Adam, kendilerinden birinin yaptığı takdirde affetmeyecekleri bir hata bile yapsa,mutlaka affedilir. Çeçenler'de de misafirperverlik kutsal bir görev olarak kabuledilmektedir. Gözünü kırpmadan öldürebileceği bir kimse, davetsiz bile olsa bir Çeçen'inevine misafi olsa, Çeçen bu misafirine dahi canını verebilirdi. Yaşlıya Saygı,misafirperverlikten sonra ikinci ve çok önem verilen bir âdettir . Yaşlıya saygı gösterme,mukaddes bir görev olarak kabul edilir. Yaşlılarına saygı göstermeyen milletleringeleceği olmadığına inanılır. Dağlı kültürüne göre, yaşlılar her zaman içinmilletin canlı hafızası olarak görülmüştür. Halk arasında yaşlılarla ilgiliolarak şu söz söylenmektedir: "Yaşlı ölür evde boş/Genç ölür kalbde boş"Dağlı kültüründe yaşlılar, değerli bir akıl kaynağı sayılır ve zor ve kritikdurumlarda onlardan daima tavsiye istenir. Yaşlıların olmadığı çoğu köylerde Dağlılar,tavsiye alacak kimseleri olmadığı için kendilerini yetim sayarlar. Dağlılar'da yaşlılarınolmadığı bir meclis düşünülemez ve hiçbir münakaşa onlarsız çözülmez. Aile içieğitim, yaşlıların kontrolündedir. Saygı konusunda yaşlıların yerli veya yabancıolmasının farkı yoktur.

Ebeveyne ve diğer büyükleresaygı da Dağlı kültürünün önemli bir parçasıdır. Büyüklerden biri odaya girdiğinde,küçükler mutlaka ayağa kalkıp yer gösterirler. Büyükler yer göstermedikçe küçükleroturmazlar. Yemeğe önce büyükler başlar. Bir yaşlı, kim olursa olsun, gençlerinuygun olmayan davranışlarına müdahale edebilir. Yaşlıların yanında gençler kavgaedemez, oyun oynayamaz, sigara içemez. Dağlı atasözünde, "Saygı görmekisterse, saygı göster" denmiştir. Dağıstan'da halk inanç ve ibadetlerine çok düşkündür.Sovyet sisteminde önce her köyde cami bulunuyordu. Büyük merkezlerde ise Cuma namazıiçin büyük camiler vardı. Beş vakit namaz asırlar boyunca yerine getirilmektedir.Abdest için su yoksa temiz toprakta teyemmüm alınırdı. Dağıstan'da fakirlere yapılanyardıma'sadaka' denir. Her Cuma günü sadaka olarak evlere yiyecek dağıtılırdı.Genellikle sadakayı yakınları ölenler dağıtırlardı. Fakirlere yalnız yiyecek değil,yakacak da verilirdi. Mahsûlü az olan köye, komşu köyler yardım ederlerdi. Verilenzekâtlar fakirler için camide bir fonda toplanırdı. Eskiden bazı topraklar vekitaplar vakfedilirdi.

Dağıstan'da Ramazan ayımukaddes bir ay kabul edilir. Bu ayda oruç (uraza) tutulur, yemek yedirilir, sadakaverilir. Oruç bitince bayram naması kılınır, Kur'an okunur. Kurban Bayramı'ndabayram namazından sonra tekbir okunur, Dağlılar birbirlerinin bayramını tebrik ederve kurban keserler. Cami imamının yanında Dağıstan'ın değişik yerlerinden öğrencilerbulunur. Bunlar camide yaşar, halkın verdiği sadakalarla geçinirlerdi. Sabah erkenkalkarak ilahiler okurlardı. Eskiden Dağlılar yola çıkarlarken yanlarına yiyecek çantasıve bir de baston alırlardı. Dindarsa eline bir de tesbih alır, genellikle su bulunanyerlerde dinlenir ve abdest alıp namaz kılarlardı. Dağıstanlılar'ın çok köklü âdetlerindenbirisi, "es-Selâmualeyküm", "Aleyküm Selâm" şeklindeki selamlaşmalarıdır.Bu âdet bütün milletler tarafından aynı sözlerler benimsenmiştir. Bu sözlerle, heryerde barış ve dostluk dilek ve düşüncesi ifade edilir. Dağıstan'da iki kişi veyabir kişi bir topluluk ile karşılaştığında mutlaka bu sözlerle selâmlaşılır. Buselâm sözlerinin yanısıra her milletin kendi dilinde, "Hayırlı sabahlar","Merhaba" anlamına gelen ve iyi dilekleri ifade eden çok çeşitli selâm sözleride vardır.

Selâmlaşmanın arkasından.,sık sık karşılaşılmıyorsa tokalaşılır .Selamlaşmanın bazı kuralları da vardır:Atlı yayaya, küçük büyüğe, ayakta olan veya yürüyen oturana, tek olan kalabalığaselâm verir. Eskiden kadın erkeğe, erken kadına selâm vermez ve bir erkek, sadece kadınlarınbulunduğu bir eve girmezdi. Bugün bu âdet ortadan kalkmaktadır.
Dağlılar'ın savaş kültürü de ilginçtir. Dağlılar için düşmana teslimolmaktansa ölmek iyiydi; zillet içinde yaşamaktansa izzet içinde ölmeyi tercihederlerdi. Gerektiğinde kadın ve çocuklar da savaşta erkeklerine yardım ederdi. Ancakdüşman eline sağ geçmeyi kabul etmeyen kadın böyle durumda ya kendisini ve çocuğunuöldürür veya bunlar erkekleri tarafından öldürülürdü. Böyle durumlarda kadınlarçoğu kez kendilerini çocuklarıyla beraber uçurumlardan atarak intihar ederlerdi.Yaralı bir Dağlı, canını pahalıya satar, son nefesinde bile birkaç düşmanı öldürmeyikâr sayardı. Bir kısmına temas ettiğimiz ve düğün, nişan, cenaze, gıda,giyim......gibi ferdi ve sosyal hayatın diğer yönleri ile ilgili unsurları bulunan buDağlı kültürü, dağlık bölgelerde canlı bir şekilde varlığını devamettirmektedir. Bu gerçek Sovyetler zamanında da dile getirilmiş; Kafkas köylerindemilli- dini âdetlerin geniş ölçüde uygulanmakta olduğundan bahseden Agitator adlıbir dergi, bunları mazinin kalıntıları olarak değerlendirerek köklerinin kazınmasıgerektiğini yazmıştır.

Şehirlerde ise özellikledin ve ibadet esaslı olanları yok denecek kadar zayıflamış olduğu görülmektedir. Yılbaşı,nevruz, doğum günü gibi din esaslı olmayan kutlamalara fevkalade önem verilirken; şehirlerde,Ramazan ve Kurban Bayramları ile kandil gecelerinin kutlandığına dair göze batacakbir faaliyet görülmemektedir. Bununla beraber '90lı yılların başından itibaren dinekarşı bir yöneliş çok bariz bir şekilde göze çarpmaktadır. Çok sayıda yenicamiler inşa edilmekte, Arapça ve din eğitimi veren okulları açılmaktadır.Misafirperverlik ise, ekonomik sıkıntılara rağmen öneminden bir şey kaybetmemişdurumdadır. 

     ANA SAYFAYA DÖN   

KONUNUN BAŞINA DÖN

 
 
Z i Y A R E T C i - D E F T E R i
orhanyildiz.tr.gg
A N A - S A Y F A Y A - G i T
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol