İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  ALEViLiK BEKTASiLiK
 

Alevilik-Bektaşilik 

Hz. Ali'ye bağlılık noktasında birleşen çeşitli dini ve siyasi gruplar için kullanılan bir terimdir. Sözlükte "Hz. Ali'ye mensup" onun soyundan gelen, onu seven, sayan ve bağlılığını ifade eden kimse demektir. Bu kavram, siyasi anlamda Hz. Peygamberin vefatından sonra Hz. Ali'yi ve onun soyundan gelenleri imam (halife veya devlet başkanı) olarak kabul edenler için gündeme gelmiştir. Daha sonraları, Hz. Ali ve oğulları Hasan ile Hüseyin'in neslinden gelenler için Alevi nisbesi dışında şerif, seyyid ve emir gibi lakaplar da kullanılmıştır. Bazı tasavvufçulara göre, bütün tarikatlar ashaptan birine nispet edilir. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'a mensup tarikatlar olduğu gibi Hz. Ali'ye ulaşan tarikatlara da Alevi denir.

İslam siyasi tarihinde Alevi terimi; ilk defa hilafet hakkındaki tartışmalarla ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi Hz. Peygamberin vefatını müteakip ve üçüncü halife Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra hilafet konusundaki anlaşmazlık giderek şiddetlenmiştir. Bu ihtilaf esnasında Hz. Ali'nin tarafını tutanlara Alevi veya şiatü'l Ali (Ali'ye bağlı olanlar veya Ali taraftarı) denilmiştir. Bunlara göre; "Hz. Ali; Hz. Peygamberin tabii varisiydi. Daha çocuk yaşta iken ve herkesten önce İslam'ı kabul etmiştir. Hz. Muhammed'in amcası oğlu ve damadıdır. Ehl-i Beyttendir. Mekke'den Medine'ye hicret ederken emanetlerini ilgili yerlere ulaştırmak üzere yerine onu vekil bırakmıştır. Böylece sevgisini ve güvenini bildirerek onun kendisinden sonra halife olacağına işaret etmiştir. Bu yüzden Ebubekir, Ömer ve Osman'ın halife olarak seçilmiş olmaları doğru değildir."

İslam tarihinde Alevilik anlayışı; inanç, ibadet ve ahlak bakımından Kur'an ve Sünnetin ışığında gelişmiştir. Halk şairi Virani, Aleviliği; "Allah'ın birliğine, Hz. Muhammed'in nübüvvetine ve Ali'nin imametine ikrar vermek" olarak tanımlamaktadır. Buna göre tarihi süreç içinde çeşitli yollarla Aleviliğin bünyesine girmiş bazı kültürel değerleri Aleviliğin inanç esasları olarak algılamak doğru değildir. Bunları daha çok kültürel zenginlik, birikim ve farklılık olarak değerlendirmek gerekir. Alevi kültürünün; ahlak kuralları ve insani ilişkiler açısından da önemli ve zengin bir yeri vardır. Dostluk, kardeşlik, komşuluk, misafirperverlik, mertlik, cömertlik, küçüklere sevgi, büyüklere saygı ve doğruluk gibi ilkeler bu değerlerin başında gelmektedir. Ayrıca her türlü haram ve yasaklardan korunmak için; "Eline, Beline ve Diline" sahip çıkması zorunlu bir temel felsefe olarak benimsenmiştir.

Tarih içinde Alevi nisbesi; İran, Irak, Mısır (Fatımiler), Fas ve Yemen gibi farklı coğrafyada yaşayanlar arasında da kullanılmıştır. Anadolu Aleviliğinin gelişmesinde; 13. yüzyıldan itibaren Orta Asya'dan ve Horasandan göç eden bilgin ve mutasavvıfların derin etkileri olmuştur. Bu itibarla günümüzde yaşayan Alevi kültürünün büyük bir bölümünün, bu dönemin ürünü olduğunu söylemek mümkündür. Günümüzde sıkça kullanılan Alevi ve Sünni kavramları birbirinin karşıtı değildir. Tersine bu kavramların üst kimliği veya ortak paydası, İslam ve Müslümanlıktır. Bu durumda Alevi ve Müslümanlar arasında ayırım yapmak din, tarih, akıl ve bilim açısından mümkün değildir.

Bektaşilik

Adını Türk düşünürü Hacı Bektâşî Velî'den alan Anadolu'da XIII. yüzyılda kurulan bir Türk tarikatının adıdır. Hacı Bektâşî Velî, 646/1248 (veya 645/1209) tarihinde Horasan'ın kültür merkezi olan Nişabur şehrinde doğmuştur. Babası, Horasan hükümdarı İbrahim es-Sâni Seyyid Muhammed, annesi, Nişaburlu Şeyh Ahmed'in kızı Hatme Hatun'dur. Hacı Bektâşî Velî, küçük yaşta, Hoca Ahmed Yesevî'nin halifelerinden Şeyh Lokman Perende'nin yanında yetişmiştir. Hocası vasıtasıyla Yesevî tarikatına intisap etmiş, ilim ve tasavvufta kendini iyi yetiştirmiş ve Horasan erlerinden biri olmuştur. Hacı Bektâşî Velî, aynı zamanda Seyyid Ebu'l-Vefâ el-Bağdâdî'nin (ö. 501/1107) kurduğu bir vefâî tarikatı şeyhi olan Baba İlyas Horasânî'nin halifesi idi.

Hacı Bektâşî Veli, aldığı manevî bir işaretle Horasan'dan ayrılmış, Necef, Mekke, Medine, Kudüs, Halep, Elbistan, Sivas, Kırşehir ve Kayseri illerini dolaştıktan sonra Suluca Karahöyük'e (bugünkü Hacıbektaş ilçesine) gelip yerleşmiştir. 738/1337 (veya 670/1271) yılında Hacıbektaş'ta ölmüş ve buraya defnedilmiştir. Hacı Bektâşî Velî'nin; "Makâlât", "Şerh-ı Besmele", "Şerh-ı Fatihai", "Makalâtı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye", "Kitabü'l-Fevâid", "Üssü'l-Hakîka" ve "Şathiyye" adlı eserleri vardır.

Hacı Bektâşî Velî, Selçuklu Devletinin Moğol istilası altına girerek, siyasi hakimiyetini kaybettiği yıllarda çevresindeki insanlara birlik, beraberlik ve sevgi temasını işlemiş, herkese hoşgörü ile yaklaşmıştır. "Makalat" adlı eserinde inanç ve düşüncesinde Kur'ân'ı ve Hz. Peygamberin Sünnetini esas almış, iman, ibadet ve ahlak esaslarını âyet ve hadislerle izah etmiştir.

İman esasları altı tanedir: 1.Allah'ın varlığına ve birliğine iman 2. Meleklere iman, 3. Kitaplara iman, 4. Peygamberlere iman, 5. Ahiret gününe iman, 6. Kaza ve kadere iman.

Hacı Bektâşî Velî, dinî düşüncesini dört kapı on makam şeklinde formüle etmiştir. Dört kapıyı; "şeriat, tarikat, marifet ve hakikat" diye isimlendirmiş ve her bir kapının onar makamı olduğunu söylemiş ve bu makamları şöyle açıklamıştır:

Şeriat Makamları: 1. İman, 2. İslâm, 3. İlim, 4. İhsan, 5. Evlenmek, 6. Helalinden yemek ve giyinmek, 7. Ehl-i sünnet ve'l-cemaatten olmak, 8. Şefkat ve merhamet, 9. Helal kazanmak ve faizi haram bilmek, 10. İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak.

Tarikat Makamları: 1. Tövbe etmek, 2. Şeyhe (bir mürşide) bağlanmak, 3. Başı tıraş etmek ve tarikat elbisesi giymek, 4. Korku ile ümit arasında olmak, 5. Hizmet, 6. Nefse hakim olmak, 7. Allah'tan başkasını terk etmek, 8. Hırka, makas, seccade, icazet, ibret ve hidayet, 9. Cemaat sahibi, nasihat sahibi, bütün yaratılmışlara sevgi sahibi olmak, 10. Aşk, şevk ve kanaat.

Marifet Makamları: 1. Edep, 2. Allah korkusu, 3. Nefis terbiyesi, 4. İkrar ve tasdik, 5. Haya / utanmak, 6. Cömertlik, 7. İlim, 8. Sükunet ve miskinlik, 9. Gönül adamı olmak, 10. Kendini bilmek.

Hakikat Makamları: 1. Toprak gibi alçak gönüllü olmak, 2. Bütün yaratılmışlara aynı gözle bakmak, 3. Allah'ın kendisine verdiği gibi başkalarına ikramda bulunmak, 4. Ölmeden önce nefsini yok etmek, 5. Hiçbir yaratığa zarar vermemek, 6. Konuştuğu zaman sadece hakkı / doğruyu söylemek, 7. İyi ve olgun insanların yoluna girmek, 8. Kerametlerini gizlemek, 9. Sabırlı olmak ve Allah'a dua etmek, 10. İlm-i ledünniyi öğrenmek.

Bektâşîlik, Balım Sultan'ın (ö. 922/1516) tarikatın başına geçmesi ile bugünkü şeklini almıştır. Balım Sultan, bu etkinliği sebebiyle tarikatın ikinci piri kabul edilmiştir.

Bektâşîlik, XV. ve XVI. Yüzyıllarda Yeniçeri Ocağı'nda büyük bir nüfuz sahibi olmuş ve Osmanlı devletinin himayesine mahzar olmuştur. XVII. Yüzyılda bu gelişme devam etmiş, XVIII ve XIX. Yüzyıllarda Balkanlar, Tuna kıyıları ve Arnavutluk'ta taraftar bularak faaliyetini sürdürmüştür. Irak ve Mısır'daki Türkler arasında da kısmen kabul gören Bektâşîlik; II. Mahmut tarafından 1826 yılında Yençeri Ocağı ile birlikte kapatılmış, tekkeleri Nakşibendî tarikatının emrine verilmiştir. Abdülaziz zamanında yeniden eski haline dönmüş ise de 1925 yılında tarikat, tekke ve zaviyelerin kapatılması ile resmen sona ermiş, ancak diğer tarikatlar gibi varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.

Bektâşîlikte Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin başta olmak üzere ehl-i beyt sevgi ve saygısı ön plana çıkarılmış, ehl-i beyti ve Hz. Ali'nin evladını sevme ve onlara bağlanma anlamında "tevella" ve bunları sevmeyenlerden uzak durma anlamında "teberra" ilkesi benimsenmiş, 12 imam'a itibar edilmiştir. "Teslim Taşı" denilen ve boyuna takılan on iki köşeli yıldız kolye on iki imamı temsil eder. Pîr evinde on iki imamı temsilen başta Hz. Muhammed olmak üzere her biri peygamberlere ve Bektâşî velilerine izafe edilen on iki post / makam bulunur.

Bektâşîlikte "ikrâr" ve "cem" adı verilen iki önemli âyin vardır. "İkrâr ayini", Bektâşîliğe giriş merasimidir. Ayinler; kırk kapı kırk makam şeklinde ifade edilen tasavvufî anlayışa dayanır. İnsan ancak; şerîat, tarîkat, marifet ve hakîkat kapılarını ve her kapıdaki on makamı geçerek Hakka ulaşabilir. Ayinlerde "nefes" adı verilen ilahîler söylenir.

Bektâşîlikte; eline, diline ve beline sahip olma temel düsturdur. Birlik; iman, amel ve ahlak ile gerçekleşir. Birlik ve dirliği; kibir, haset, cimrilik, aç gözlülük, öfke ve gıybet gibi ahlâk dışı davranışlar bozar. Muharrem ayının ilk on günü oruç tutulur.

Bektâşî zaviyesinde oturan ve bütün Bektâşîlerin şeyhi ve manevi lideri sayılan zata "dede-baba" denir. "Dede-baba"dan sonra ikinci sırada "baba" gelir. Babalık makamı, tekke başkanlığıdır. Babalar arasında "dede-baba"yı temsil eden "halifeler" seçilir. Her zaviyede "canlar" diye anılan "dervişler" vardır. "Canlar", "muhip" tabir edilen "müritler" arasından seçilir. Tarikat adaylarına "talip", tarikata henüz girmeyenlere ise "âşık" denir.

Bektâşîler; çelebîler / bel oğulları ve babalar / yol oğulları / mücerretler şeklinde iki gruba ayrılmıştır. Birinciler, kendilerinin Hacı Bektâşî Velî'nin soyundan geldiklerini iddia ederler; ikinciler ise, bunu kabul etmezler ve gerçek Bektâşîlerin kendileri olduğunu söylerler

 
 
Z i Y A R E T C i - D E F T E R i
orhanyildiz.tr.gg
A N A - S A Y F A Y A - G i T
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol